Abi kardeş Türkiye’yi güldürüyor

Şahan Gökbakar’ın Osman Pazarlama filmi bu hafta vizyonda. Gökbakar filmin yönetmeni kardeşi Togan ile Türkiye’de güldürüyü en iyi yapan isimler olduklarını iddia etti.

Şahan Gökbakar’ın 2000 sonrasının sinemadaki en başarılı ismi olduğunu söylemek sanıyorum doğru olur. Çünkü yaptığı her film gişe rekorları kırdı. Özellikle Recep İvedik filminin dört serisi de aynı başarıyı gösterdi. Bu devasa başarının dışında sinema otoritelerinin ve entellektüel sınıfın eleştirilerine de maruz kaldı. Açıkçası bu eleştiriler o kadar arttı ki gözlemime göre “Ben ayrıcalıklıyım, entellektüelim” demenin bir ön şartı olarak görülmeye başlandı. Halbuki aynı sınıfın çok daha kaba espriler üreten ABD’li sanatçı Borat’ın filmlerine kahkahalarla güldüklerini biliyoruz. Biz de Şahan Gökbakar’a bunları sorduk. Son filmi Osman Pazarlama ve başından beri birlikte çalıştığı kardeşi Togan Gökbakar’la nasıl bir yolculuğa çıktığı röportajımızın ana konularıydı. İyi okumalar...

- Osman Pazarlama karakteri nasıl ortaya çıktı?

Togan Gökbakar: Osman Pazarlama karakteri, Şahan ile geçen muhabbetlerden yavaş yavaş doğmaya başladı. Aslında Osman bizim küçüklüğümüzden beri gördüğümüz esnaf tiplemesinin bir ortalaması, birçok insanın bir birleşimi diyebiliriz. Herkesin hayatında en az bir kere karşılaştığı, girişimci bir esnaftan, vapurda tarak satan işportacıya kadar aşina olduğumuz karakter özelliklerinin birleşiminden oluşuyor. Şahan Bey’in önceden oynadığı ve sonradan filme dökülen bir karakter değil.

Esprileri köpürtmek kalıyor

- Recep İvedik gibi birçok karakteri sinemaya uyarladınız. Bu karakterler sinemaya geçtiğinde ne tarz değişimlere uğruyor?

Şahan Gökbakar: Haftalık yaptığım televizyon şovlarında o karakterin sadece üç veya beş dakikalık bir anını gösteriyordum, daha yüzeysel bir şekilde yaklaşıyordum karakterin derinliğine. Fakat iş film boyutuna taşındığında bu yetmiyor tabii. Bir dünya kurmanız gerekiyor o karakterin etrafında. Her şeyini düşünmeye başlıyorsunuz. Bu tabii ki çok daha uzun bir süreç. Ancak benim en büyük şansım hem film hem de karakter anlamında sürekli fikir alışverişinde bulunabileceğim bir kardeşimin olması. Aynı zamanda yönetmen olması hasebiyle de bu işin dramatik yapısına ve akışına başka bir gözle de şahit olabiliyor. Dolayısıyla bana da sadece Togan’la beraber bu esprileri köpürtmek kalıyor. Mesela Recep’i ilk yaptığımızda sadece pencere önünde oturan bir adamdı. Sonra Recep’i bir hikayenin içine koyduk. Sonrasında kuzeninden babaannesine kadar her şeyi içine aldık. Bu karakterde de öyle. Büyük bir perspektiften bakınca büyüyor haliyle. Sinema bence apayrı bir şey.

- Komedi yapmak zor. Bir yönetmen olarak baskı hissediyor musunuz?

T. G.: Açıkcası hissetmiyorum. Biz genelde aklımıza ve ruhumuza hoş görünen şeyleri yapıyoruz. ‘İnsanlar şunu dedi öyleyse bunu yapayım’ demedik hiçbir zaman. Onun için bize komik gelen, biz izlesek eğleneceğimiz filmleri yapıyoruz. Yani eleştiriler ve beğeniler her zaman olacaktır ancak biz kendi rüzgarımıza göre yön alıyoruz.

Ş.G.: İçinde yaşanılan toplumun sıkıntıları dertleri tabii ki sen de o toplumda olduğun için seni de etkiliyor. Kimi zaman çok kötü sabahlara uyanıyoruz. O zamanlarda bazen komedi senaryosuyla uğraşıyor oluyorsun modun düşük olduğundan çalışmak içimden gelmiyor. Bu tarz günler yaşadığım oldu ancak önünde sonunda bir şekilde hayat devam ediyor ve insanlar bu karamsarlıkla uzun süre yaşayamıyor bu hem ruha hem de sağlığa  zararlı. Bir yandan da bir rahatlama, gülme ihtiyacı hissediyor insanlar ve ben de aslında yaptığım o filmlerin toplumsal tedavi yönü de olduğunu düşünüyorum. Hep beraber bir salona girip kahkaha atmak aslında tedavi edici bir şey. Iki saat de olsa bunu sağlayabilmek için yılmadan devam ediyoruz. Tabii ki etkileniyoruz kötü olaylardan ancak yılmıyoruz. Gülmeye ve güldürmeye çalışarak devam ediyoruz.

Kahkaha tedavi ediyor

- Recep İvedik, feministlerden çok tepki aldı. Osman Pazarlama bu anlamda nerede duruyor?

T. G.: Osman Pazarlama ne çok tepki çekecek ne de tepkisiz kalınacak. Bu filmin içinde üç tane kadın teması var. Annesi, sevdiği kız ve onu seven kız. Annesinin evlenmesini istediği kız onu seven kız. Bu iki kız arasında gidip gelişini de hissediyoruz ancak bir grubu rahatsız edecek kadar ağır bir şey değil bu.

- Sizin beraberliğiniz uzun zamandır devam ediyor...

Ş.G.: Tabii ben Togan’dan dört yaş büyük olduğum için bu meslek seçimini ilk önce ben yaptım. Üniversiteye başlarken ve oyunculuk sınavlarına girmeye karar verdiğim sırada Togan da liseye yeni geçiyordu. Şimdi tabii ben o yola kanalize oldum oyunculuk sınavlarına girdim derken, Togan sinemacı olmak istediğini söyledi. Annem için tabii bu durum buhranlar. Çünkü annem ve babam ODTÜ’lü. O yüzden herkes “Bir bileziğin olsun sonra ne yaparsan yap” modunda. Togan bir de ÖSS’de çok iyi derece yapmıştı. İlk 50’ye girmişti. Acayip çalışkandı o yüzden herkes kuantum profesörü filan olmasını bekliyordu. Öyle olmayınca Togan gitti o puanla Sinema-Televizyon bölümüne kayıt oldu ve İstanbul’a taşındı. Benimse Ankara’da okulum biraz daha devam etti. Sonrasında ben de İstanbul’a geldim ve aynı eve taşındık. Benim gelişim kariyerimi oluşturmak amaçlıydı, o ise okulunu devam ettiriyordu. Ben gidip gidip Togan’a ‘Kısa bir şey çeksene ben oynayayım’ diyordum. O ise sürekli ‘Abi ödevim var yaa’ diyordu. Bu modda başladı.

T. G.: Ama biz, abi kardeş olmak, beraber çalışmanın ötesinde aynı evde yaşıyorduk. Genelde abi kardeşler o kadar samimi olmuyor. Biz beraber yaşamanın verdiği o yakınlıkla her şeyi beraber yapıyorduk. Beraber tatile vesaire çıkıyorduk. Haliyle onun benden istediği şeyleri de ben yapıyordum.

Benim tek amacım insanları güldürmek

- Cem Yılmaz’ın iki tür filminden bahsedebiliyoruz. Ama sen tek türde devam ediyorsun. Filmlerinde daha değişik sanatsal kaygıların var mı?

Ş.G.: Ben bu yaptığım filmlerin hepsini Türk izleyicisine yapıyorum. Dolayısıyla söylediğim gibi herhangi bir tarafa göz kırpma veya bir entellektüel grubu tatmin etme gibi bir amacım yok. Benim tek amacım insanları güldürmek. Çünkü komedyen birisinin amacı bu olmalı. Eğer bugün Türkiye ortalamasında yedi buçuk milyon insanı sinemaya götürüp ceplerinden para ödettiriyorsam o paranın karşılığını kahkaha ile ödemek mecburiyetinde olduğumu hissediyorum. Kendi mutluluğumu sinemada görmek için değil, kendi mutlu olduğum filmi insanları güldürmek için yapıyorum. Biz abi kardeş, Türkiye’de bu işi en iyi yapan insanlarız ve insanları da kahkahaya boğuyoruz.

- Şahan’ın karakterlerini bir kenara bırakarak, ne tarz komediden hoşlanıyorsun?

T.G.: Ben açıkcası kara mizahtan da çok hoşlanırım ancak bizim filmlerimizde Şahan’la ortak bir güldüğümüz espri yapılarımız var. O yönlerden örtüşüyoruz, öyle bir espri yapınca ona çok gülüyorum. Mesela bir insan modelinin söylediği klişe şeylere çok gülerim. Tamamen laf olsun diye bir şey söylenilen komediler çok hoşuma gider.

- Peki Recep İvedik’in animasyonu olacak mı?

Ş.G.: Olacak diye yola çıktık, aslında istiyoruz da ama bu ‘Animasyonu da olsun’ diye yola çıkılacak bir şey değilmiş onu anladık. Zaten Türkiye’de bunu yapan bir-iki yer var. Anima mesela, Kötü Kedi Şerafettin derken, bizim projeler derken kaynadı. Şimdilik animasyon fikri birazcık beklemede.

Hiç kimsenin güvenini boşa çıkarmadım

- Türkiye’de sözüne en çok güvenilen isimler listesinde Şahan Gökbakar 15’inci sırada. Bu nasıl hissettiriyor?

Şahan Gökbakar: Listedeki diğer isimler çok ilginç. Bana güveniliyor çünkü ben hiçbir zaman kimsenin güvenini boşa çıkartmadım. Benim vaadettiğim şey güldürmek, sinemaya geliyorlar ben de güldürüyorum. Neden daha yukarda değilim?!

Güzel bir yemek hazırladık izleyiciye afiyet olsun

- Peki filmle ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Şahan Gökbakar: Herkesi bekliyoruz. Zaten ön satışlara başlamışlar, salonlar dolmaya başlamış, teşekkür ediyoruz bize böyle bir mutluluk yaşattıkları için. Film 7+ 13A aldı. Yani bu da yedi yaşından büyüklerin de keyifle izleyebileceği, aileleriyle gelebileceği bir film olduğunu belirtiyor. Biz güzel bir yemek hazırladık, izleyicilere de afiyet olsun.