AB’nin geleceðini belirleyecek ülkeler

Avrupa Birliði (AB) son iki haftada iki büyük meydan okumayla karþýya karþýya kaldý. Önce Ýngiltere Baþbakaný David Cameron Ýngiltere’nin AB’den ayrýlabileceðini, bu konuda beþ yýl içinde referanduma gideceklerini açýkladý. Ardýndan Baþbakan Recep Tayyip Erdoðan AB’ye adaylýk sürecinin sonsuza dek süremeyeceðini belirterek “AB’ye almazlarsa kýyamet kopacak deðil” dedi. Görünüþe bakýlýrsa AB’nin geleceðini Ýngiltere ve Türkiye’nin meydan okumalarý ve bu iki reste AB’nin vereceði cevap belirleyecek.

Ýngiltere’nin itirazý

Ýngiltere AB içinde entegrasyonun derinleþmesine ve tüm üyelere ayný politikalarýn empoze edilmesine karþý çýkýyor. Ýngiliz bakýþ açýsýna göre AB, istihdam ve mali politikalar baþta olmak üzere çeþitli alanlarda tek tip politikalarý empoze ederek üye ülkelere adeta deli gömleði giydiriyor, bu þekilde onlarýn dinamizmini bitiriyor. Ýngilizlerin asýl kaygýsý ise ulus devletin daha fazla zayýflamasý ve üyelerin baðýmsýzlýklarýný fiiliyatta kaybetmeleri. Bundan daha önemlisi ise Fransa-Almanya ikilisinin tüm Avrupa’ya hakim olmasý, her þeye bu ikilinin karar vermesi. Euro bölgesinde yaþanan mali kriz Almanya’yý bu hedefe bir adým daha yaklaþtýrdý aslýnda. AB içindeki tarihi Akdeniz-kuzey dengesi alt üst oldu. Güney’in direnç noktalarý çözülürken, geniþleyen Alman nüfuz sahasý Almanya’nýn AB içinde çok farklý bir konuma gelmesini saðladý.

Türkiye’nin isyaný

Baþbakan Erdoðan’ýn çýkýþýný ise haksýzlýða karþý bir tür isyan olarak da deðerlendirebilirsiniz. Türkiye’den çok sonra baþvuranlar birer birer AB üyesi oldu. Üstelik bunlarýn ne siyasi ne de ekonomik karneleri Türkiye’den daha iyi durumda deðildi. Türkiye’nin medeniyet ve kültür farklarý nedeniyle oyalandýðý açýk. Ýþte Türkiye’yi isyan ettiren de bu.

AB’de ise Türkiye hakkýnda çeliþen iki farklý görüþ hakim: Meseleye daha çok ekonomik açýdan bakanlara göre Türkiye’nin üyeliði AB’ye dinamizm katacak. Genç ve dinamik iþgücü ve hýzla büyüyen pazarýyla Türkiye’nin katýlýmý kimi uzmanlara göre AB’nin kriz sarmalýný aþmasýný da kolaylaþtýrabilir.

Karþý çýkanlara göre ise Türkiye, Avrupa medeniyetinin doðal bir üyesi deðil. Bunlara göre 75 milyonluk genç, dinamik ve ezici çoðunluðu Müslüman nüfusu ile Türkiye’yi hazmetmek neredeyse imkânsýz. Hatta Türkiye’nin katýlýmýný Avrupa’nýn Ýslamlaþtýrýlmasý veya iþgali olarak görenler dahi var. Türkiye muhaliflerine göre AB, Türkleri ekonomik gerekçelerle dahi almak zorunda deðil, çünkü AB ile Türkiye arasýndaki mevcut anlaþmalar zaten AB’ye istediði her þeyi veriyor. Örneðin AB firmalarý Türkiye pazarýna girerken herhangi bir zorlukla karþýlaþmýyorlar. Ayný þekilde Türkiye tam üye olmamasýna raðmen gümrük birliðine dahi geçmiþ bir ülke, bu durumda muhalifler Türkiye’nin tam üyeliðinde herhangi bir ekonomik yarar da göremiyorlar.

Kim ne derse desin, asýl mesele din ve kültür farkýnda düðümleniyor. AB nasýl bir yapý olacaðýna henüz karar verebilmiþ deðil. Özellikle Almanya’da Merkel’in partisi, siyaseti Ýncil’in temel ilkelerine göre yapmaya yeminli bir parti. Hal böyle olunca milyonlarca Müslümaný içlerine almak istemeyebiliyorlar. Ancak Baþbakan Erdoðan’ýn da ifade ettiði gibi, Türkiye’yi kültürel gerekçelerle dýþarýda tutan AB bu þekilde aslýnda kendisini de tanýmlamýþ oluyor ve ýrkçýlýða, aþýrýlýða zemin hazýrlamýþ da oluyor. Dahasý AB’de güçlenen Ýslam ve yabancý düþmanlýðý medeniyetler arasý çatýþmalarý da besliyor.

Özetleyecek olursak, Ýngiltere ve Türkiye’nin uyarýlarýný dikkate almayan bir AB bazý ülkelerin güdümünde, dinamizmini kaybetmiþ, hatta aþýrý akýmlarýn kucaðýna düþmüþ bir yer olabilir.