Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Ýlerleme Raporu’nda, Türkiye’ye dair yazýlanlarýn en azýndan bir kýsmý üzerinde rasyonel bir tartýþmanýn hem Türkiye içerisinde hem de AB ile karþýlýklý yapýlmasý faydalý olabilirdi. Lakin böylesi verimli bir tartýþma ve müzakere zemininin oluþmamasýnýn teminatý, bizatihi raporun kendisi olmuþ durumda.
Zira daha maddi bilgi düzeyindeki feci eksikler, hatta karartmalar yetmiyormuþ gibi, her yanýndan dökülen ‘Türkiye cahili’ tanýdýk ergen aktivizm düzeyi ana eksen olunca, ‘ciddiyetsizlik ve siyasetsizlik’ raporun her tarafýna sinmiþ. Hâl bu olunca, ‘AB Türkiye Ýlerleme Raporu’ndan Türkiye’yi düþürünce çok yanlýþ bir þey yapmýþ olmayýz. Bu durumda, elimizdeki raporu “AB’nin Ýlerleme Raporu” olarak okumak daha doðru olacaktýr.
Bakýldýðýnda, ‘AB Ýlerleme Raporu’ Türkiye hakkýnda olsa da, Türkiye’den ziyade AB’nin siyasal hâline dair çok daha fazla fikir veriyor. Özellikle de Avrupa Parlamentosu’nun geldiði son duruma dair oldukça tafsilatlý bir analiz yapma imkâný sunuyor. Ýnsicamýn olmadýðý, siyasal eksenin muðlaklaþtýðý, birlik jeopolitiðinin buharlaþtýðý bir dünya iyiden iyiye AB’ye yerleþiyor. Siyasetin yerini aktivizme, müzakerenin yerini önyargýlara, istiþarenin yerini özel gündemlere býraktýðý bir kriz yaþýyor AB.
Bu durumun tek delili elbette Avrupa Parlamentosu Türkiye Ýlerleme Raporu deðil. Türkiye ayaðý sýkýntýnýn sadece bir ayaðý. Türkiye dýþýndaki hemen her baþlýkta da benzer bir siyasetsizlik ana eksene dönüþmüþ durumda. Birliðin en güçlü ülkelerinde yaþanan AB’den çýkýþ tartýþmalarý, beraberce ve oldukça zorlu süreçlerin ardýndan alýnan kararlarýn müstakil ülkelerce referanduma götürülmesi, can yakýcý konularda karar alma süreçlerinin çoðu kez felç olmasý temel kriz baþlýklarý durumunda. Hâl bu olunca, AB’nin senelerdir üyelik müzakeresi yaptýðý, Gümrük Birliði yoluyla ticari ortaklýk tesis ettiði ve NATO müttefiki konumundaki büyük bir ülke ile muhatap olma ciddiyeti bile ortaya çýkmamakta.
Tamamý kötü ve ergen bir aktivizm ürünü olan raporu mahkûm etmek için ise PKK’ya sunulan özenli kamuflajý görmek yeterli. Açýkça ‘iyi ve kötü terör’ ayrýmý yapýp, ‘iyi terörü’nü ‘þiddet’ kisvesiyle öznesiz ve failsiz bir muðlak dünyada kurtarma giriþimi açýk bir þekilde göze çarpýyor. Bu denli heyecanlý bir aktivizmin AB gibi büyük bir jeopolitik ekseni teslim almasý açýk bir akýl tutulmasý deðilse nedir?
Türkiye’ye dair oldukça detay, tek kanaldan ve tek taraflý tutarsýz analizler bir yana; birlik adýna kendisiyle müzakere yürüten ve üye olursa birlik içindeki en büyük üç-dört ülkeden birisi olacak bir devletle ilgili ‘AB’nin henüz bir dil oturtamamýþ olmasý’ bile yeterince büyük bir sorundur. Bu tam da, Avro-septiklere yükselen saðcýlýkta ellerini daha fazla güçlendirmek için enerji veren kaynaðýn kendisidir.
Mesele, Türkiye ile ilgili ‘oldukça olumlu’ -her ne demekse- bir rapor yazýlmasý sorunu da deðildir. Çünkü bu aklýn yazacaðý olumlu veya olumsuz raporun içeriði ve derinliði fazlaca deðiþmeyecektir. Sorun ciddiyet meselesine dönüþmüþ durumdadýr. Avrupa Parlamentosu Türkiye Ýlerleme Raporlarýnýn ciddiyet krizi, içerik sorunsalýnýn önüne geçtiði sürece de, ne Türkiye ile velut bir konuþma zemini inþa etmesi ne de AB’nin kendisi açýsýndan inþacý bir siyaset ortaya koymasý mümkün olmayacaktýr. Oysa fark edilebilse, ‘Türkiye kaldýracý’ üzerinden, AB krizi diye adlandýrýlan birçok baþlýkta, Avrupa’nýn kýsýr döngülerinde kýrýlmalar yaþanabilir.
Gelinen noktada, zihinlerinin arkasýnda Türkiye’yi tehdit-fýrsat ikileminden kurtarýp doðrudan büyük bir ülke ile müzakere dünyasýna geçmedikleri sürece, AB raporlarýnda bir ilerleme saðlamalarý mümkün görünmüyor. Umarýz önümüzdeki dönemde AB’nin de ilerlediði bir rapor görürüz.