Yýlmaz Güney sinemasýnýn önemli köþe taþlarýndan biri olduðu için doðal olarak sol cenahýn sahiplendiði Tuncel Kurtiz, saðlýðýnda Gezi olaylarýna destek verdiðinden dolayý bir Gezi kahramaný olarak mitleþtirildi. Kurtiz, elbette halkýn saygýsýný, sevgisini fazlasýyla hak eden bir sanatçý. Ama böylesi bir deðerin cenazesini bile bir kampa ait kýlmaya çalýþmak bunu yapmaya çalýþanlar acýsýndan çok acýklý bir durum. Sanatçýlarýn cenazesinde alkýþ artýk sýradan ve olmazsa olmaz bir ritüel. Bir inanç deðil ama sonuçta bir tercihtir, o ayrý. Cem Karaca gibi duruþ sahibi sanatçýlardan da ölmeden önce kendi tercihlerini ortaya koyarak son yolculuklarýna inandýklarý gibi çýkabiliyorlar. Ama bir cenaze töreninde ‘gezi’ ve ‘direniþ’ sloganlarý atmak, ölüm karþýsýnda bile maneviyatýn bu kadar uzaðýna düþme konusunda insanüstü direnç göstermek sanýrým sadece bizim toplumumuza has bir durum... Barýþ Manço’nun cenazesini hatýrlýyorum... Barýþ Aðabey’in adresi ‘81300 Moda’ diye zihinlerimize kazýnan evi, ölüm haberi duyulur duyulmaz Türkiye’nin her yerinden, toplumun her kesiminden Barýþsever’in akýnýna uðramýþtý. Gecenin bir vakti Barýþ Aðabey’in tabutunun baþucunda içimden dualar ederken tabutun yanýndan geçen herkes sessizce ve kendi meþrebince dualar mýrýldanýp gözyaþý döküyordu. Herkes derken lafýn geliþi deðil kelimenin tam anlamý ve bütün gerçekliðiyle ‘herkes’ oradaydý. Barýþ Aðabey’in ölümü karþýsýnda bütün farklýlýklarýmýz acý ve hüznün ortak paydasýnda erimiþti. Çünkü O, hepimizin Barýþ Aðabey’iydi. Þimdi toplumu kamplara ayýrdýðýmýz yetmiyormuþ gibi sanatçýlarý da etiketlemeye baþladýk. Bunun sorumlusu en çok da ideoloji bayraktarlýðý yapan, devrim rüyalarý bir türlü gerçeðe dönemeyen sözde sanat dostlarý...
GEZÝ MAÐDURÝYETÝ MÝ DEDÝNÝZ?
Artýk her durumu, her can sýkýntýsýný, her meselesini Gezi’ye baðlamak da yeni dönemin trendlerinden. Birileri Gezi sürecinde özellikle TRT’de kimi oyuncularýn iþine son verildiði iddiasýnda ýsrarcý. Sýký bir dizi takipçisi olarak oyuncularý ve bütün ekipleriyle Gezi’ye destek veren, Gezi sonrasý verdikleri röportajlarda Gezi duyarlýlýklarýnýn altýný çizen pek çok ismin reyting kavgasý vermeye kaldýklarý yerden devam ettiklerini çok rahat söyleyebilirim. Leyla ile Mecnun ve Behzat Ç. ise zaten sezon aþýmýna uðramýþ, sýnýrlý ve kemik bir seyirci kitlesine hitap eden diziler olarak Gezi’ye denk gelmeseler belki de ciddi hayal kýrýklýklarý ile sonlanacak yapýmlardý. Diyeceðim o ki abartmaya ve telaþa mahal yok, herkes yerli yerinde.
BÝENAL BÝTMEDEN...
Gezi odaklý Ýstanbul Bienali son haftasýna girerken, ne kadar çok izlendik rakamlarý basýna servis edilse de bienali deðerlendiren pek çok eleþtirmen Bienal’in önceki yýllara göre çok zayýf olduðu görüþünde birleþiyor. Dünya ölçeðinde yapýlan pek çok Bienal’in hazýrlýklarý en az bir yýl öncesinden baþlarken ve Ýstanbul Bienali de benzer bir süreç yaþarken Gezi etkisiyle temanýn paralelliðinden hareketle önceki hazýrlýklarýn bir kenara býrakýlýp Gezi eksenli iþlerin öne çýkarýlmasý Bienal’in kalitesini de tartýþýlýr hale getirdi. Bir iki etkileyici iþ dýþýnda Gezi’nin kötü bir taklidi olmaktan öte gidemeyen Bienal’in finans boyutunun büyük ölçüde devlet kurumlarý tarafýndan karþýlanmýþ olmasý ise bence Gezicilerin diktatörlük çýðlýklarýný deðilleyen baþarýlý bir performans olarak takdire deðer... Ama tabi görmesini bilene...