Acı da şehit ailesine, tahammül de, öyle mi?

19 Nisan günü Irak sınırında terör örgütü PKK’ya yönelik yapılan askeri operasyonda dört evladımız şehit düştü. Erhan Çiyapul, Murat Şahin, Şevket Çetin ve Yener Kırıkçı

Üstünden dört gün geçti. Ne evlerine düşen ateş söndü, ne bizler bu ülke için can feda eden dört gencimize yaraşır şekilde tutabildik yasımızı. 

Anne babalarının kıymetlisi, nişanlıların sevdiceği bayrağa sarılmış, ebediyete uğurlanıyor ama bir bakıyorsunuz; böyle büyük bir acı ve kayıp dekora dönüştürülmüş. Şehit ve yakınları ikincilleştirilmiş. Bambaşka işler, küçük pespayelikler birbirini izliyor, politik fırsatçılar sahneye fırlıyor falan. Yazıklar olsun. 

***

Dün İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve CHP adına Grup Başkanvekili Engin Özkoç birer açıklama yaptı. Saldırıyı kimlerin yaptığı ve Kılıçdaroğlu’nun güvenliğinin yeterince sağlanıp sağlanmadığı konusunda iki açıklama arasında büyük farklar ve boşluklar var. İçişleri Bakanı Kılıçdaroğlu’nun cenazeye katılacağının ilgili birimlere aktarılmadığını söylüyor, Özkoç aksini. Soylu, saldıranların şehidin yakınları ve köylüleri olduğunu, dışarıdan kimsenin gelmediğini söylüyor, Özkoç tersini. Soylu, CHP’nin HDP ile ittifakının bir sonucu olduğunu mealen vurguluyor, Özkoç Bakan’ın ve Vali’nin istifa etmesi gerektiğini. 

Yazı yazılırken beş kişi gözaltına alınmış, fiziki müdahalede bulunan 11 kişinin daha kimliği tespit edilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sosyal medya hesabından yapılan açıklamada da olayın tüm boyutlarıyla soruşturulduğu, şiddetin tasvip edilemeyeceği, şiddetin ve terörün her türüne karşı olunduğu vurgulanıyor ve “Kimsenin Türkiye’nin huzur iklimine zarar vermesine müsaade etmeyiz” deniyordu. 

Saldırıyı tasvip eden olmadı zaten. Her cenahtan kınama geldi. 

***

Lakin AK Partililer saldırıya uğradığında bu böyle olmamıştı. Bekir Bozdağ’a, Taner Yıldız’a –AK Parti iktidarında!- saldırıldığında yazık ki muhalefetten kınayanların sayısı pek azdı. CHP genel başkan yardımcısı Umut Oran mesela, saldırganın yanağını okşayıp terini silmiş, adli süreç boyu refakat etmişti. CHP medyasının “yumruk terapisi”, “demokratik tepki”, “yumrukla ayar” gibi utançları hala arşivlerdedir. 

Ama CHP bu ahlaksızlığı yaptı, diye aynı yanlışa düşülmez, düşülmemelidir. Bu ne ahlakidir, ne gerekli. Tercih her zaman hukuk ve ülke huzurundan yana olmalı. Devlet her tür önlemi almalı, gereğini yapmalı. Nokta. 

Peki ya siyasetçilerin ayağı ne zaman yere basacak? Yaşadığımız bunca olay uzay boşluğunda mı geçiyor ki her şeyden, tüm yüklerinden, geçmişlerinden, sözlerinden eylemlerinden azade şekilde istedikleri yerde arzu ettikleri gibi olsun her şey? Halkın nabzını doğru tutmak, duygusu, tepkisini, talebini doğru anlamak değil midir siyaset?

Kemal Kılıçdaroğlu kendisini ulusalcı, devletçi, vatansever, asker sever o eski CHP’nin genel başkanı mı sanıyor acaba? CHP’nin HDP melezi bir parti olduğunun farkında mı değil yoksa HDP ile yaptığı alış verişin halk tarafından görülmediğini mi sanıyor?

Beka kaygısını alaya aldığını, YPG’yi akladığını, yakın ekibinin şehitlerle ve ezanla dalga geçtiğini mi unutuyor? Daha bir ay önce, partneri Sezai Temelli’nin polis katili bir PKK’lının mezarını ziyaret ettiğini mi bilmiyor?

CHP bunlar üzerinden de bir çıkarım yapamıyorsa siyaset bilmiyor demektir. 

Şiddeti tamamen dışarıda tutarak soruyorum: Allah aşkına! Gözünün nurunu kaybetmiş, acıdan bağrı yanmış insanları hem anlamayıp hem de teröre müsamaha kamburuyla gittiği şehit cenazesinde o insanları kendisine tahammül etmeye zorlamak da bir tür zorbalık değil midir?

Şehit ailesi hem acısına yanacak, hem “yeter ki vatan sağ olsun” diyecek, hem evladının katillerine çıkış yolu gösterenlere tahammül edecek… Bu yük çok büyük! 

Devlet devletliğini yapsın, bir zahmet CHP de aynaya baksın! Bakalım yansımasında başka kimler var.