Acı gerçekler

15 Temmuz Anadolu destanının sene-i devriyesinde Müslüman Anadolu halkı, aynı o gece olduğu gibi fevç fevç meydanlara indiler.

Kimi mutfaktaki tencerenin altını kapattı, kimi dükkanını… Kimi atölyesindeki işi yarım bıraktı, kimi bilgisayarındaki oyunu… Kimi evlatlarını Allah’a emanet etti, kimi yavuklusunu…

“Ak öfke”kesilip “kadın, ihtiyar / genç çocuk / her can bir siper olup / burç burç” işgalciye direndiler. Batı’yı ve içimizdeki Batıcı unsurları hüsrana uğrattılar!

15 Temmuz gecesi Allah’ın üzerimizdeki inâyetini, yardımını, merhametini hakkalyakîn müşâhede ettik. Yoksa, “palet yürekli yaratıkların” tankına, topuna, uçağına, füzesine hangi can karşı koyabilirdi; “Cins cins cins ahbesin çocukları”nın kahpeliklerine hangi “er yürekli” dayanabilirdi! Ne kadar hamdetsek şükrünü eda edemeyeceğimiz bir zafer nasib etti Allahu azimüşşan! “Lâ gâlibe illallah / Allah’tan başka galip yoktur!”

O gecenin sabahı Müslüman Anadolu halkı işgalcileri paketleyip devlete teslim etti. Ve mutfaklarına, dükkanlarına, atölyelerine, bilgisayarlarının başına, evlatlarının ve yavuklularının yanına geri döndüler. Hiçbir şey olmamış gibi işlerine güçlerine baktılar. Ve her an bir şey olacakmış gibi de teyakkuzdalar… 

Cumartesi akşamı, başta İstanbul’daki Şehitler Köprüsü’ne gelen milyonlar olmak üzere Anadolu’nun dört bir yanında halk işgalciye, “artık çiğneyemeyecek / insan onurumuzu / çiğneyemeyecek / yabancı adam / toprağımızı / çiğneyemeyecek yabancılaşmış adam” mesajını verdi.

Halk, işgalciyi paketleyip devlete teslim etti ve günlük hayatına döndü. Bir de dönemeyenler var. O gece işgalciye direnirken şehid olanlar… Evine dönen ama bir uzvu eksik dönen gaziler… Evine dönebilen ve 15 Temmuz’un sene-i devriyesinde tekrar meydanlara çıkan halkın devletten bir tek istediği var. O da, işgalcilerin hakkettiği cezalara çarptırılması. Ne yazık ki, halkın elleriyle teslim ettiği işgalcilerle devlet seviyeli bir ilişki yaşıyor! 15 Temmuz sonrası halktan kaçıp saklandıkları kanalizasyonlarda fareye dönen işgalciler, devletin şefkatli kollarında semiz bir sıçan oldular. Mahkemelerde şehit yakınlarıyla dalga geçiyorlar, alay ediyorlar, tehdit savuruyorlar. Devlet de, seviyeli ilişkiye hâlel gelmesin diye ses çıkarmıyor, seyrediyor! Bugün şehid yakınları, gaziler mahkemelere gitmek istemiyorlarsa bunun tek müsebbebi devlettir. Şehid yakınları bana şunu söylüyor: Mahkemelere kendimizle alay ettirmek için mi gideceğiz! Yetkililer ve ilgililer, bu ayıp, bu utanç, bu vebal size yeter. Mahkeme salonlarında şehidlerin emanetlerine sahip çıkamadınız. Hâlâ mahkemeler devam ediyor. Halkı bombaladığı sabit olan kahpeler hakkında neyin mahkemesi sürer, halk olarak anlamış değiliz. Çay ocaklarında, Ergenekoncu darbecileri serbest bıraktıkları gibi bunları da serbest bırakacaklar, tevâtürü yayılmaya başladı, neden acaba!..

Sokakları gezip kulak veriyor musunuz? Yeni bir işgal teşebbüsünde halk işgalciye cezayı kendi elleriyle vermeye kararlı. Sizlerden umudu kesmiş, haberiniz olsun!..

15 Temmuz’da vatanı kurtaran sokaklardan insanı sarsan acı ve öfkeli sesler yükseliyor, duyuyor musunuz!..

Not: Yazıda tırnak içinde yer alan mısralar, Salih Mirzabeyoğlu’nun 1979 senesinde yayımladığı “Aydınlık Savaşçıları -Moro Destanı-” adlı eserinden iktibastır.