Siyasette ya da hayatýn herhangi bir alanýnda atacaðýnýz adýmlarý geciktirmek ya da ertelemek, eðer gerçekten stratejik bir tercih deðilse, size pahalýya mal olabilir. Bir hamleyi planladýðýnýz anda onun pratiði için de harekete geçmek zorundasýnýz.
Türkiye’nin Irak konusundaki politikalarý, 2006 yýlýnýn son Milli Güvenlik Kurulu toplantýsýndan itibaren farklý boyutlar kazandý. O tarih itibarýyla bir ‘devlet politikasý’ þekillendi. Yapýlan yanlýþlar hýzla tamir edildi, karþýlýklý güveni sarsan algýlarýn düzeltilmesi için adýmlar atýldý. Dahasý, Irak siyasetinin önemli aktörleriyle hýzlý ve sonuç alýcý diyaloglar geliþtirildi.
Irak konusundaki politikalarýn, en azýndan sosyolojik ve coðrafi önceliði, bu ülkede yaþayan Kürtler üzerinde daha kalýcý ve derinlik sahibi hamleler yapýlmasýný gerektiriyordu. Oysa 2000’li yýllarýn ortasýna geldiðimizde ülkenin kuzeyinde ciddi bir siyasi ve ekonomik güce sahip olan Kürtlerle ilgili, devlet aklýnda tam bir kargaþa hakimdi.
Bir yanda geçmiþteki bazý adýmlarý ýsrarla devam ettirmek isteyen, Irak politikasýnýn merkezine Türkmenleri almak isteyen, ama tuhaf bir þekilde her aþamada Türkmenlerin siyaseten daha güçsüz hale geldiði bir anlayýþ. Diðer yanda ise pek çok nedenle bu politikalarda köklü deðiþimler arayan yeni siyasi tezler.
***
Irak Kürtlerinin, merkezi hükümetle yaþadýðý sorunlar, Amerikan iþgalinin ardýndan çok daha farklý boyutlar kazandý. Mesut Barzani’nin yaygýn ve geleneksel gücü, Celal Talabani’nin daha modern ve uluslararasý düzeydeki etkinliði ile birleþince Kürtler kendilerine geniþ bir hareket alaný buldular.
Ankara’nýn yeni ‘devlet aklý’ tam da bu aþamada, biraz gecikmeli de olsa devreye girdi. AK Parti’nin ikinci iktidar döneminde hýz kazanan adýmlarla Irak Kürtleriyle daha kapsamlý iliþkilerin kapýsý ardýna kadar aralandý. Sadece ekonomik iliþkiler üzerinden deðil, siyasi ve kültürel anlamda da ciddi bir entegrasyonun baþlýklarý hýzla þekillendi.
Türkiye’nin bu ilgisinin, özellikle kendi içindeki Kürt sorununu daha da derinleþtireceðini öne süren ‘güvenlik merkezli’ bakýþ açýsý, bu defa kendisine karþýlýk üretemedi. Aksine bu adýmlar Ankara’nýn Kürt sorununda kendisine dayatýlan bazý baþlýklarý reddetmesinin ve kendi ‘oyun planý’ný devreye koymasýnýn önünü açtý.
***
30 Mart 2014 seçimleri öncesinde Baþbakan Tayyip Erdoðan çok daha cesur bir adým atarak Mesut Barzani ile Diyarbakýr’da buluþtu. Bu el sýkýþma basit bir ziyaret ya da buluþma deðil, Türkiye’nin bölgesel etkinliði ve kazandýðý özgüvenin ilaný olarak þekillendi.
Kuþkusuz bu politikalarýn enerjiyle ilgili boyutlarý çok büyük önem taþýyor. Ankara, bölgeye enerji merkezli bir iþbirliði üzerinden bakmýyor; ama enerji kartýný baþkalarýnýn kontrol ettiði dönemin kapandýðýný da yavaþ yavaþ ilan ediyor.
Peki her þey yolunda mý? Genel anlamda evet. Ancak bu hamlelerin daha fazla pratikle taçlandýrýlmasý, daha hýzlý hareket edilmesi, özellikle de Irak’taki yeni seçim sürecinde yeni bir oyun planýyla hareket edilmesi gerekiyor.
2006’dan sonra ortaya çýkan politikalarýn, þimdi daha açýk ve cesur açýlýmlarla geliþtirilmemesi için hiçbir neden yok. Üstelik Türkiye kamuoyu, bu alanda yapýlan iþlere sanýldýðýndan çok daha ciddi bir destek veriyor.
Irak seçimleri, Türkiye’nin acil gündeminin bir parçasý olarak görülmeli ve hýzla son yýllardaki inþa sürecinin devamý saðlanmalý. Tarih, coðrafya, þartlar, siyaset, ekonomi ve enerji her þey bunun için uygun.
Bir an bile bekleyecek zamanýmýz yok.