"- Kudüs'ün değeri ne?
+ Hiçbir şey. Her şey!"
Cennetin Krallığı filminde Selahaddin Eyyubi'nin dediği gibi kararın durumu.
Karar birçok yönüyle önemli hususlar içeriyor, bu anlamda "her şey".
Ancak hukuki olarak kararın icrasında sorunlar var, bu da bir anda "hiçbir şey" olarak nitelememize sebep oluyor.
Kararın siyasi karşılığı herkesin malumu...
Yıllarca Holokost'a sığınan. Bu mağduriyet üzerinden devlet kuran. Kurduğu devlet eliyle 70 yıldır soykırım yapan İsrail'in soykırım devletine dönüştüğünün mahkemece tescil edilmesidir bu geldiğimiz aşama...
Kararın toplumsal yönü de malum!
Aylardır ayakta olan uluslararası kamuoyunun vicdanlı insanları karardan umutlu. BM Genel Sekreterinin, "kararın herkes için bağlayıcı olduğu" yönündeki açıklaması da önemli. Ancak kararın bir de "mevcut dünya" düzenindeki karşılığı var ki, en sorunlu alanı burası...
Kararın sonuçları...
Tedbir kararının ve ilerde çıkacak nihai kararın mahiyeti noktasında bazı hususları aklımızda tutmamız gerekiyor ki meseleyi doğru anlayalım:
Birincisi: Mahkemenin ateşkes kararı vermesi mümkün değil. Bunun iki sebebi var. Ateşkes "idari" yani BM'nin diğer organlarının alacağı (icrai veya tavsiye) kararlar çerçevesinde ortaya çıkabilir. İkincisi ateşkes "eşit kuvvet" mücadelesinde gündemde olabilir. Burada tek taraflı bir eylemden bahsediyoruz. İsrail'in sivilleri öldürmesi, yani "soykırım"!..
İkincisi: Mahkeme ateşkes kararı vermiyor ama aslında meseleyi daha ileri taşıyor. Mahkeme İsrail'e beş başlıkta özetleyebileceğimiz bir yükümlülük yüklüyor ve şunları diyor: (1) saldırıları durdur, (2) ablukayı kaldır, (3) suçluları yargıla, (4) teşvik edenleri cezalandır, (5) tüm bunları yaptığına dair bir ay içinde mahkemeye rapor sun...
Üçüncüsü: Kararın -geçici veya kesin fark etmez- uygulanması gündeme gelirse bunun icrası Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyine ait. Konsey "mahkemenin saldırılar durdurulmalı" kararı vermesi halinde sahaya inip müdahale etmez ise "uygulanamaz bir karar ile" karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Dördüncüsü: Karar, soykırımın varlığını "güçlü biçimde" tescilledi. Devlet mekanizmasının tümüyle soykırım suçu işlediği kararla kesinleşti. İster istemez bu durum, ilgililerin tazminat taleplerine dönüşebilecek mahiyette. Pek tabi ortada bir toplumun yok olması söz konusu iken tazminat ne derece etkili olur bilemiyorum!..
Beşincisi: Biliyorsunuz ki Uluslararası Adalet Divanı devletleri yargılar. Uluslararası Ceza Mahkemesi ise kişileri. İsrail devlet görevlileri hakkında süren bir yargılama var. Divanın verdiği veya vereceği kararlar, Ceza Mahkemesindeki yargılamaya da etki edecektir. Bu da 2015'ten beri süren yargılamalar için bir dönüm noktası mahiyeti taşıyor...
Karardan çıkan ödev...
Tüm bunlardan çıkan birkaç sonuç var... Uluslararası güvence tesis etmesi ve savaşları engelleyip masumların zarar görmemesi için çabalayan Birleşmiş Milletler sistemi "işlevsiz" kaldı. Bunda hem fikiriz. Mahkeme kararı uygulanmaz ise bu tescillenmiş olacak!
Batı'nın entelektüel birikimine sahip birçok isimin "gerçek yüzünü" tüm dünya gördü.
İfade özgürlüğü başta olmak üzere tüm insan hakları paradigması, bizatihi onu salık verenler eliyle yaylım ateşine tutuldu.
Bunlar yeni dünyanın kuruluşuna giden yoldaki en önemli yüzleşmeler. Yakında etkilerini göreceğiz. Ancak Divanın kararı bağlamında şu soruyu sormak ve tartışmaya açmak istiyorum:
Divan bir süre sonra kararını açıkladı diyelim. Ve İsrail'i soykırım suçlusu olarak ilan etti. Karar BM'ye geldi. Ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi üyelerinden bir kaçı kararın icrası için etkili yöntemlerin önüne set çekti ve süreci tıkadı. Kararı uygulamaz veya uygulansa bile işe yaramaz hale getirirse, bölgedeki bir grup devlet mahkeme kararına dayanarak Gazze'ye (korumak amacıyla) müdahil olursa buna dünya ne diyebilir?
Bence şimdi bunu düşünmek ve bu kararın sağladığı meşru alanı çok dikkatli ve doğru kullanmak gerekiyor... Kararın "her şey" olup olmayacağı bu noktada düğümleniyor.