Birbiri ardýna çýkarýlan yargý reform paketleriyle daha önce ‘suçlu’ sayýlarak tutuklu yargýlanan kiþilerin bazýsý özgürlüðüne kavuþtu; yargýlandýklarý davalar da düþüyor.
Türkiye’nin terörü bitirme amacýyla girdiði süreç bunu gerektiriyor... Beðensek de beðenmesek de, sürecin baþarýya ulaþacaðý umutlarý artýp yeni yasalar çýktýkça bu yumuþama daha da pekiþecektir.
Dün baktým, Barolar Birliði’nin yeni baþkaný, bu gerçekten hareketle, “Toplumsal barýþ saðlanmak isteniyorsa, sadece KCK davasýndaki tahliyelerle yetinilemez; Ergenekon ve Balyoz davalarýnda (..) tutukluluklara da son verilmesi zorunludur” demiþ...
Barolar Birliði “Hukukla, adaletle, vicdanla izahýný mümkün görmediði” gerekçesiyle Ergenekon ve Balyoz davalarýyla yakýndan ilgileniyor zaten...
Ancak aralarýnda genelkurmay baþkanlýðý, kuvvet komutanlýðý yapmýþ kiþilerin de bulunduðu çok sayýda askerin yargýlandýðý davalarda tutukluluk halleri devam ediyor. Tutuklu sanýklar arasýnda yanlýþ yere yargýlananlar da herhalde vardýr.
Tutulduklarý cezaevlerinden kendilerinin veya yakýnlarýnýn gönderdiði ‘yanlýþ yargýlandýklarýna’ dair mektuplar bana da geliyor...
Kullandýklarý ifadelerden özgürlüklerini kýsýtlayanlarýn bunu ‘ideolojik’ sebeplerle veya siyasi önyargýlarla yaptýðýna inandýklarý anlaþýlýyor.
Tek bir kiþinin cezaevinde haksýz yere bir gün yatmasýndansa, çok sayýda suçlunun serbest kalmasýný arzu ederim. Adalet en deðer verdiðim kurumdur ve adalet perisinin gözündeki þalýn hep öyle kalmasýný, yargýçlarýn önlerine gelenler arasýnda ayýrým yapmadan, hakký teslim etmelerini beklerim... Bu sebeple, cezaevlerinden yükselen “Suçsuz olduðumuz halde burada yatýyoruz” itirazlarýna kulaklarýmý týkamam mümkün deðil...
Acaba þikâyet edilen bu durumun sebebi ‘mesleki dayanýþma’ olabilir mi? Ellerindeki kanýtlar ve tanýk ifadeleri ‘suç’ iþlendiði konusunda kendilerini yargýlayanlarda hiçbir tereddüde mahal býrakmýyor, buna karþýlýk yargýlananlarýn ‘özelliði’ yüzünden ‘suçlu’ bulunamýyor olabilir mi?
Þu günlerde gazetelere haber olan 28 Þubat’la ilgili davanýn iddianamesi ekleri bir dönemin genelkurmay karargâhýnýn seçilmiþ iktidarý yerinden etmek için nasýl çalýþtýðýna dair ‘belgeler’ ile dolu. Batý Çalýþma Grubu’nun (BÇG) nasýl oluþturulduðunu görüyoruz o belgelerde... Oysa, dönemin yetkili aðýzlarý, daha ilk günden, “BÇG diye bir grup yok” deyip durmakta. En yetkili kiþi, “Denilenleri yapmýþlarsa bile benim hiç haberim olmadý” diyebiliyor.
Galiba sorun da buradan kaynaklanýyor: Yargýç gözüyle ortada ‘suç’ teþkil eden eylem/ler varken, kimsenin sorumluluk üstlenmeyip herkesin inkâr yoluna sapmasý, yargýlayanlarýn hepsine ayný gözle bakmasýný getirebilir...
Hiç deðilse bana göre böyle...
Peki de yargýlayanlar, asker mesleðinin ‘emir-komuta zinciri’ içerisinde yerine getirildiðini ve astlarýn âmirlerinden aldýklarý talimatlarý yerine getirmekle yükümlü olduklarýný bilmiyorlar mý? “Kanunsuz emire uyulmaz” hukuk kuralýnýn bayaðý esnetilerek uygulanmasý gereken bir uðraþ alaný deðil midir askerlik? Suçlamalarda belli bir rütbede çizginin çizilmemesi, en tepe komutan ile astsubayý ayný ‘suç’tan yargýlamak, hele dava konusu ‘darbe giriþimi’ ise, tuhaf kaçmýyor mu?
Çizgi doðru yerden çekilir ve sorumlu olabilecekler arasýnda ‘suçlu’ aranýrsa, sanýyorum, itirazlar da azalacaktýr.
Meslek dayanýþmasýný da azaltýr doðru çizilen çizgi...