Adam saçları bile kazıtamıyorsa...

Önce biraz ön bilgi: Umre, malum mikat mahalli denilen yerlerde ihrama girip, sonra Kabe’yi tavaf edip, ardından Safa ile Merve arasında sa’y yapıp, saçları tıraş etmekle tamamlanan bir ibadet. 

Farklı tur şirketleri umre düzenliyor ve her umre kafilesi için de bir rehber hoca görevlendiriliyor.

Umrede iken Türkiye’nin dört bir yanından gelip de tanıyanlar, fotoğraf çektirmek, sohbet etmek isteyenler oldu. Siyasi soruları “Onları Türkiye’de konuşalım” diyerek geçiştirdim. Bu arada farklı turla gelen ancak aynı otelde kaldığımız bir vatandaşımız geldi ve biraz da öfkeli olarak şunları söyledi:

- Bizim görevli hocamız, sa’yden sonra saçların kazınması gerektiğini söyledi. Hatta kazıtmayanlara kızdı ve “Adam buraya gelmiş saçını bile kazıtamıyor” dedi. Bu söylenir mi hocam?

Saç kesmek konusunda farklı mezheplerin farklı görüşleri var. Kazıtmaktan farklı bölgelerden bir kaç tutam kesmeye kadar saç kesme uygulaması yapılıyor.

Söz konusu hocamız, anlaşıldığı kadarıyla saçları kazıtmayı, bir “Müslümanlık kalitesi” olarak görmüş ve “ona bile” razı olmayanın Müslümanlığını problemli bulmuş.

Oysa Hac, Umre, dünyanın her yerinden gelen ve farklı mezhep aidiyetleri bulunan Müslümanların “Çeşitlilik” içinde “Ümmet bütünlüğü”nün sergilendiği ibadetler.  Hatta genelde hocalar, oraya gidenleri “Aman farklılıkları mesele haline getirmeyin, kimseyi yargılamayın, her farklı davranışın bir mezhep karşılığı vardır” diye uyarırlar.

Ama birilerimiz gene de kendi pozisyonlarının “En doğru Müslümanlık” olduğunu düşünmeyi, sonra da yargılamayı ve kınamayı terk etmezler.

Konu siyasi kimlikle Müslümanlık aidiyetinin örtüştürüldüğü durumlarda daha da problemli hale gelir.

Ben “Müslümanın siyasi şuurunun olması gerektiği”ni düşünenlerdenim. Yani ülke nereye gidiyor, ülkeyi kim, hangi değerlerle yönetiyor, sorusu, bir müslüman için önemlidir. Ama “Din bir siyasetçi ya da parti ile bütünleşmeli mi?” sorusu başka bir sorudur.

Burada ister istemez Gannuşi’nin “Cami ve siyaset” üzerine söyledikleri hatırlanıyor. Şöyle diyor o: “Siyasî faaliyetin yeri cami değildir. Cami halkın toplandığı bir yerdir, dolayısıyla tek bir partinin faaliyetlerinde camiyi kullanması için bir sebep yok. Dinin Tunusluları birleştiren bir unsur olmasını istiyoruz; bölen değil. Bu yüzden bir imamın hiçbir siyasî partiye yönetici ya da üye olmasını istemiyoruz.

Bu sözler acaba siyasetçinin meydanlarda “Dini referans”la konuşmasını da kapsar mı?  

İslam ülkelerinde “Müslüman kimlik ve politika” başlıklı bir müzakere alanı açılabileceğini düşünüyorum.  Hemen içinde yaşadığımız ülkeyi, Türkiye’yi dikkate aldığımızda “Müslüman kimlik” bir siyasi aidiyetten çok daha geniş yelpaze içinde yer alıyor. Ayrıca Ramazan’da bu çok daha net görülüyor. Türkiye’de oruç tutmanın, mesela teravih namazlarına gitmenin siyasi aidiyetleri çok aşan bir yaygınlık halinde olduğu kesindir.

Bu durum göz önüne alındığında bir partiye aidiyetin dini aidiyeti de belirlediği gibi bir kanaatin yol açacağı problemler tahmin edilebilir.

Hatırlanacaktır, Refah Partisi döneminde de konunun “Refah’a oy vermeyenlerin Müslümanlığı ne olacak?” sorusu etrafında tartışılmıştı.

Hele değerlendirmeler, birilerinin Müslümanlığının üstünü çizme boyutuna ulaşıyorsa mesele çok daha riskli halei geliyor.

Ben zaman zaman yazdım: “Dolmuşa binerken besmele çeken insanın Müslümanlığının önemsenmesi lazım” dedim.

Siyasetçinin öne çıkan dini kimliği olsun, söylemlerindeki dini referanslar olsun, tartışmalı zemini büyütüyor ve “Dinin de tartışıldığı” bir noktaya gidiliyor.

Ayrıca misal olarak “saçlarını bile kazıtamayanlar” diye bir ayrıştırmaya gidildiğinde, “Yüzde 99 Müslüman”ın önemli bir kısmının üstüne çizgi çekilmiş oluyor. Bu da farkında olunuyor mu bilmem ama “Ülkenin İslam karakteri” üzerinde bir operasyon niteliği kazanıyor.

Herhalde bunu hiç kimse arzu etmeyecektir.  

Vahşete lanet: Terör bu defa, hem de Ramazan’da İstanbul Vezneciler’de vahşetini icra etti. Bomba yüklü araç patlatıldı, 11 şehidimiz, 36 yaralımız var. Terörün planlayıcılarına da, taşeronlarına da lanet olsun. Hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara acil şifa diliyorum. Milletimizin başı sağolsun.