Adı Kemal... Hiç yalan söylemez

Kelleci.’ Kendisinden bahsederken böyle diyor. Kendi başına, ne kadar sıkıcı, ne kadar antipatik bir kelime. Bu kelime, Kelleci sayesinde imaj düzeltmiş, sevimli, cana yakın bir hale gelmiştir.

Ben adıyla soyadıyla birlikte duydum. ‘Kemal Kelleci gelmiş.’ Balıkesir diye hatırlıyorum. Hayri Yıldızlı vardı orada terzi. Bir kaç arkadaş daha vardı. Kerim Atmaca mı? Belki Mehmet Terzi... Onlarla temas halinde veya başka bir vesileyle gelmiş olabilir... Ben o gelişlerinde karşılaşmadım.

Bağırır, azarlar, Kemal Kelleci. Böyle bir çağrışımı vardı bende.

‘Avcı’ diye bir filmdi. Başrolde Robert De Niro. Vietnam Savaşı’nda, esirlere Rus Ruleti oynatıyorlardı. Ara sıra, tetiği çekmeyen esirleri azarlıyorlardı. Yine çekmezlerse tokatlıyorlardı.

Film Türkçe altyazılıydı. Yani konuşmalar İngilizceydi. ‘Is’, ‘this’, ‘what’, ‘that’ gırla gidiyordu filmde. Bir ara, Süleyman Özdil, dedi ki, “Kemal Kelleci olsaydı, ‘This is this’ diye bağırırdı.” Bu bile kalmış aklımda.

‘Ricit’ kelimesini, ilk ondan naklen söylediler bana. Katı, sert... Böyle anlamları var. Sonradan, İngilizce öğrenirken tanıdım kelimeyi.

Ben hala görmemişim, adını işitiyorum sadece. Demek ki bağırıp çağırıyor ve keskin, hüküm cümleleri kullanmayı seviyor.

Saçları uzuncaymış o zamanlar. (Saçının uzun olmasını eleştirenlere, sakalı ima ederek, Biz arkadan bırakıyoruz’ dediğini hatırlarım.)

Galiba Dedem Kebap’ta gördüm onu. Ankara’da, Zafer Çarşısı’nın yanında.

Birisine, Kur’an okumasını öğütlüyordu.

Hala da öğütler. Hiç inhiraf etmemiştir.

Fi Zilali’l Kur’an’dan sadece bilgi ya da fikir edinmedi bizim ‘mahallemiz. Birçok kimse, ‘ekmek’ de yedi...

Kelleci, sırtında Fi Zilal taşımıştır. Fi Zilal okumuştur. Okutmuştur. Manen, Fi Zilal’den istifade etmiştir. Ama bu eserden dünyevi anlamda ‘faidemend’ olmamıştır.

Ben, bir gün, ‘Kemal Abi sevap olur’ demiştim bir şey için. “Benim sevap hanem doldu” dedi bana.

Başkası dese, ‘salak bu adam’ diye düşünürüm. Kemal Abi diyorsa aslı vardır.

Kur’an-ı Kerim’de ‘Mele’ kelimesi geçer. Müfessirlere göre, Allahu Teala, bu kelimeyle, cemiyetin önde gelenlerini murad eder.

Kemal Abi, bir zaman Mele’ dedi durdu. Kur’an’ı, cemiyetin önde gelenlerine anlatmanın önemli olduğunu söylüyordu. Elbette, ‘Abese’yi de biliyordu ve ihmal etmiyordu. Çünkü, her türlü insana, hiç ayırt etmeden, bir şeyler anlatmaya uğraşırdı. Hala da uğraşıyor.

Sevap hanem doldu’ dediyse de, böyle sevaplardan hiç vazgeçmedi.

Ankara’da, bizden bir önceki kuşak dahil, çorba içirmediği insan yoktur.

Çok ‘ağa’nın yakasına yapışmıştır, talebelere burs için. Asla bağnaz değildir. İnsanlarla ilgilenirken insanların ‘anha’sını ‘minha’sını düşünmez. Talebenin hangi meşrepten olduğuna da hiç bakmaz.

Bursu alan talebe şunu yemeyecekmiş, bunu içmeyecekmiş, filanı okumayacakmış, böyle saçma sapan şeylerle hiç işi olmaz.

Yani öyle kıtipiyöz, sinameki abilerden değildir.

Bir şeyi öğrenir ve öğrendiği şeye coşkuyla sarılır. Coşkuyla paylaşır. O şeyi icat edenler ortadan kaybolurlar, elli türlü işin peşine düşerler. O, aynı yerdedir.

Yamuk yumuk bir hali yoktur. Ne diyorsa odur, neye inanıyorsa odur. İnandığı hal üzredir.

Budur insan olmak! Olgunlaşılıp olgunlaşılıp gelinebilecek en güzel yer, budur. İmanı ile hayatı arasında parazit olmamak...

Ben, Kemal Kelleci’yi, en çok bu sebeple seviyorum.

Bir de aşk. Bitip tükenmek bilmeyen bir enerji olarak aşk.

Kaç yaşında olduğunu bilmiyorum. Ankara’da, herkesin abisi olacak yaştadır. Ama gidin bakın, hala yanında yöresinde üniversite çağında gençler bulursunuz. Ne yapmış yapmış onlarla temasını sürdürmenin bir yolunu bulmuştur.

Kimseden dostluğunu esirgemez. Kimseden sözünü esirgemez. Bunu ‘patavatsız’ anlamına söylemiyorum. Hak edene, söylenmesi gerekeni, çok açık bir üslupla söyler. Söylediği kimsenin makamı, mevkii, zenginliği onun söylemesine engel değildir.

Bir kısım ‘ulema’ taifesine, “Çekilin, Allah’la milletin arasından” diye bağırdığını biliyorum. İlahiyatçılardan bunu bilenler çoktur.

Sonradan görenlere, üzerlerindeki çelişkiyi, yani ‘Keçikıran Dağında çok dolaşmış olmanın etkisini hatırlatmayı sever.

Duyarsızlar için, aşksızlar, heyecansızlar için hoş bir lafı vardır: ‘Allah bir alttan bir üstten delmiş bırakmış.’

Yanlış düşünebilir. Dünyada yanlış düşünmemiş kimse var mıdır? Ama hiç yalan söylemez.

Allah hepimizi, doğru düşünüp yalan söyleyenlerden korusun.