Adı konmamış süreç

Malumunuz insanın dünya hayatı isim koymakla başlamış. Yüce Allah, Adem'e ilk olarak varlıkların isimlerini, diğer bir ifadeyle varlıklara isim koymayı öğretmiş. Nitekim bu doğamızın gereği, bir çocuk dünyaya geldiği zaman ilk olarak ona bir isim vermek aklımıza gelir. Hatta bazı tez canlı aileler, çocuk daha dünyaya gelmeden ona bir isim bulma telaşına girerler. Ebeveynler, yakın akrabalar arasında isim tartışması bile yaşanır çocuk henüz doğmamışken. Acele tarafından da olsa eşyanın tabiatına uygun bir davranıştır bu. Yaratılışımızdan kaynaklanan bu özellik, hayatın her alanında kendini gösterir. Mesela bir mucitsek eğer, icadı tamamladıktan sonra ona bir isim veririz ilk olarak. İsimsiz süreçler de yürümez bildiğiniz gibi. Gerçi bizim ülkemizde adı daha ilk adımda konulmuş süreçler de pek yürümüyor, mevzuat namüsait olduğu için.

Geçenlerde katıldığım bir TV kanalında sunucu, "MHP lideri Devlet Bahçeli'nin çağrısı üzerine Türkiye'de bir süreç başladı. Bu süreç kapsamında DEM Parti heyeti, önce İmralı adasına gidip orada tutuklu bulunan Abdullah Öcalan'la görüşüp ondan bir mesaj getirdi. Ardından başta Meclis başkanı olmak üzere bazı partilerle görüşmeler gerçekleştirdi. Lehte ve aleyhte açıklamalar yapılıyor, talepler, endişeler dile getiriliyor. Beklentiler yükseltiliyor. Uyarılar yapılıyor. Hatta başlamış olan veya devam etme ihtimali bulunan sürece yönelik tehditler havada uçuşuyor. Herkes gardını almış gidişatı gözlemliyor. Ama bu sürecin bir adı yok! Adı konmamış bir süreç işliyor gibi" dedi.

"Bana da tuhaf geliyor ama bu durum toplumumuzun karakterine de hepten aykırı değil. Her şey olup bittikten sonra ona bir isim vermek de bu toplumun kültüründe var. Malum olduğu üzere eski Türk destanlarında kahraman, iyice serpilip gürbüzleşmedikçe, mesela bir kahramanlık yapmadıkça ona bir isim verilmediği anlatılmaktadır. Dede Korkut masallarında Boğaç Han, delikanlılık çağında, o da bir azgın boğayı yendikten sonra ancak bir isme kavuşabiliyor. Eh Kürtlerde de durum pek farklı değil. Van'dan İstanbul'a otobüsle seyahat ederken yan yana oturan, daha önce birbirlerini tanımayan iki Kürdün, yolculuk boyunca kendileriyle ilgili hemen hemen her şeyi konuştukları halde yekdiğerinin adını sormayı ancak yolculuğun sonunda akıl ettikleri sıkça rastlanan bir durumdur. Dolayısıyla bu sürecin adı belki de sonunda verilecek" diye ekledim.

Mevcut sürece bir isim verilmemiş olmasının, sözünü ettiğim kültürel gerekçelerden kaynaklanıyor olması muhtemeldir. Ama bir diğer etken de daha önce başarısızlıkla sonuçlanmış süreçlerin akıbetinin tekrarlanması endişesi de olabilir. Nitekim Kürt sorunu bağlamında on sene kadar önce yaşadığımız sürece önce "Kürt açılımı", ardından "Demokratikleşme süreci" ve en sonunda "milli birlik ve kardeşlik süreci" isimleri verilmişti. Hatırlıyorum, o günlerde konuyla ilgili olarak çağırıldığım televizyon programlarında süreçle ilgili hangi ismi kullanacağımı bazen şaşırabiliyordum. Hatta ufak çaplı krizler de yaşanabiliyordu. Mesela "demokratikleşme süreci"ne geçiş aşamasındayken "Kürt açılımı" dediğim zaman sunucu tarafından nazikçe uyarılırdım. Anlayacağınız o günlerde isimler hususunda bir tedirginlik hakimdi. Sürecin aktörlerinin "bu sürece bir isim vermese miydik acaba?" diye içlerinden geçirmiş olmaları da kuvvetle muhtemeldir. Bugünkü temkinli gidişin bir sebebi de geçmişte yaşanan bu tedirginlik olabilir nitekim. Bugünkü adımı atanlar geçmişteki sürecin de aktörleri ne de olsa. Ağızları sütten yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyorlar gibi bir durum söz konusudur.

O yüzden "hele süreç suhuletle encamına varsın, şiddet bitsin, silahlar sussun, varsın bir ismi de olmasın."