17 Mayýs akþamý gelen bir haberde, Afganistan’da Cumhurbaþkaný Eþref Ganî ile Dr. Abdullah Abdullah’ýn ‘iktidarý bölüþtüklerine dair bir andlaþmayý imzaladýklarý’ bildiriliyordu. Böylece aylardýr süren belirsizlik noktalandý. Amerika’yla uzlaþan Tâlibân’ýn saldýrýlarý ise, resmî ve sivil ayrýmý yapmaksýzýn, en kanlý þekliyle sürüyor.
Hem Tâlibân tehdidi, hem de aðýr kýþ þartlarýnda yapýlmasý yüzünden, halk seçimlere itibar etmeyip, katýlým yüzde 50’nin altýnda kalmýþ ve adaylardan hiç birisi de yüzde 50’yi aþamamýþtý. 5-6 aday arasýndan en yüksek oyu Ganî almýþ, Abdullah da ikinci olmuþtu. (Eski ‘mücahid’ liderlerinden Gulbeddin Hikmetyar ise, ancak yüzde 3,5 kadar oy alabilmiþti!)
Seçimde ikinci olan Abdullah, gerçek galibin kendisi olduðunu, hile yapýldýðýný iddia ile, seçimin yenilenmesini istiyordu. Ama, sonunda Ganî ile uzlaþtýðý ve ‘Yüksek Barýþ Þûrâsý’nýn Baþkanlýðý’na getirildiði ve Bakan’larýn belirlenmesinde de eþit yetkilere sahip olacaklarý açýklandý.. (Esasen, önceki dönemde de C. Baþkaný Eþref Ganî ile Abdullah iktidarý yine paylaþmýþlardý. Þimdi, ikisi, oy kullanan seçmenlerin yüzde 65’ini temsil ediyorlar.) Evet, Amerikan pençesindeler ama, bazý ülkeler gibi, ‘kurtarýcýlýk’ iddiasýyla putlaþtýrýlmýþ siyasî liderlere ve onlarýn ilkelerine baðlý kalmak veya isim, resim ve heykelleri önünde eðilmek zorunda deðiller.
Dr. Abdullah’ý, gençlik yýllarýndan beri giriþken, cevvâl bir tipti.
Hâlen de öyle.. Belki de, biraz fazlaca cevvâl.. Mücadeleden yýlmýyor. Uluslararasý siyaset sahnelerinde de þahsî iliþkileri geliþtirmiþ bir tip.. Afganistan’da herkes saf dýþý oldu, ama, o 30 küsur yýldýr henüz de etkinliðini koruyor.
Bu son uzlaþma haberini alýnca, Dr. Abdullah’la 2010 yýlý Þubatý’nda, Paris’te, merhûm Bahaeddin Yýldýz kardeþimle birlikte buluþmamýzý hatýrladým.
40 yýl öncelerde Afganistan’daki ‘cihad’ cebhelerine Anadolu’dan giden Müslümanlar arasýnda ayrý bir yeri olan rahmetli Bahaeddin Yýldýz, bir akþam Almanya- Dortmund’dan telefon edip, ‘Aðabey, biz yarýn Dr. Abdullah Abdullah’la bir röportaj yapmak için, Paris’e gideceðiz. Ama onun farsçasý bana epeyce uzak.. Anlamakta zorlanýrým. Birlikte gidelim mi?’ dediðinde, ‘Olur’ dedim ve sabah namazý vaktinde beni de Köln’de aldýlar; dört saat sonra Paris’teydik.
Abdullah’ýn kaldýðý otel, Paris’in ünlü caddesi Þanzelizé üzerindeydi. Bizden önce birçok ülkelerin diplomatlarýyla görüþmeler yapýyor ve Hâmid Karzaî’ye karþý girdiði bir seçimde de, yine hile ile kaybettirildiðinden söz ediyordu.
Ama, biz günlük iç siyaset dalgalanmalarýndan ziyade, Afganistan’ýn etnik, mezhebî ve sosyo-ekonomik meseleleri üzerinde sohbet etmiþtik.
Bunlarý hatýrlarken, 17 Mayýs’ýn Bahaeddin’in vefatýnýn 10. Yýldönümü olduðunu da hatýrladým.
Unutmuþ muydum, hayýr! Onu sadece belli bir günde anmýyoruz ki.. Hele de Afganistan’ýn konuþulduðu her yerde o, daima vardýr.
Bahaeddin’le son olarak, 2010-Nisan ortasýnda Avusturya-Linz’deki bir dað evindeki gençlerimizin kampýndaydýk. Ýbrahim Karagül ve rahmetli Âkif Emre de oradaydý. Afganistan’ýn Kunduz eyaletinde 800 kiþilik bir yetimhane inþa etmek projesiyle meþguldü, ama, bürokratik sistemin çok hantal çalýþtýðýndan yakýnýyordu. Oradan döndükten sonra ‘Gazze Ablukasý’ný kýrmak için yola çýkmaya hazýrlanan Mavi Marmara‘ya katýlacaðýndan söz etmiþti; ama, Kunduz’dan Kaabil’e dönüþ yolunda 50 kadar yolcusu olan bir uçaðýn fýrtýnada bir daða çapmasýyla dünyamýza vedâ etmiþti.
Cihad’ý, ‘hayatýn her sahasýnda Müslümanca bir dünya kurmak ideali için cehdetmek’ mânâsýnda anlayan ve yorulmak bilmez bir ‘cihad eri’ olan ve 1977’lerden beri tanýdýðým bu kardeþimi, Bahaeddin Yýldýz’ý hasretle anýyor ve Allah’u Teâlâ’dan rahmetler niyaz ediyorum.
(NOT: D. Mehmet Doðan’ýn dün Karar’da yayýmlanan ‘19 Mayýs: Ýniþli Çýkýþlý Samsun’ yazýsýný tavsiye ederim.)