Afrika’da ne işimiz var?!

Evvelki hafta Somali’de Türk heyetinin konakladığı otelin önünde bombalar patladı. 

Aynı günlerde Somali’nin hemen karşı yakasında Yemen’de cumhurbaşkanı ve hükümetin istifasıyla sonuçlanan bir darbe yaşandı.

Her iki gelişmede de Türkiye’ye gönderilen mesajlar vardı.

Zannımca Mogadişu’daki patlamanın mesajı batı kaynaklı, Yemen’deki ise doğu kaynaklı idi.

Zamanlamanın tam da cumhurbaşkanının bölgeyi ziyaretine denk gelmesi tesadüf değildi.

***

Türkiye Afrika Boynuzu’na çıkarma yapmıştı. Cumhurbaşkanının Cibuti, Etiyopya ve Somali ziyareti de mesaj yüklüydü. Hem doğuya hem batıya.

Türkiye 2005 yılından beri Afrika’ya açılmaya başladı.

Afrika’daki 12 olan büyükelçilik sayısı bugün 39’a yükselmiş durumda.

Ankara’da Afrika ülkelerinin büyükelçiliği ise yok denecek kadar azdı. Bugün sayı 31’e yükselmiş durumda.

Türk Hava Yolları Afrika’da 30 ülkede 40 merkeze uçuş gerçekleştiriyor.

Fransız havayolları Cibuti’ye haftada sadece bir sefer düzenlerken THY haftada 7 sefer yapıyor ve bunu 14’e çıkarmanın çalışmaları yapılıyor.

Mogadişu’ya haftanın 7 günü sefer var.

***

Bunun tabii neticesi olarak da Türkiye’nin nüfuzu bölgede gün geçtikçe artıyor.

Cibuti’de cumhurbaşkanının kucağına verilen iki çocuktan birinin adının Erdoğan diğerinin Emine olması bölge halkının Türkiye’ye duyduğu yakınlığın küçük bir işareti.

Somali’de bölgeyi sömüren ülkelerin elçilikleri dahi bulunmazken Türkiye’nin görkemli bir elçilik binasıyla hizmet vermesi, bölgenin en modern hastanesini inşa edip donatarak hizmete sokması (Hastanenin Baştabibi dostum Uğur Bey’e bu vesileyle selam olsun) modern havalimanı inşa etmesi birilerini fevkalade rahatsız ediyor.

Bölgesel güç haline gelen Türkiye’nin küresel güç olma yolunda attığı bu adımlar elbette ki birilerini ürkütüyor.

Sadece siyasi nüfuz ve kültürel yakınlaşma ve dayanışma değil Türkiye ekonomik olarak da faydalanıyor.

2002’de Afrika ülkeleriyle ticaret hacmi sadece 3 milyar dolar olan Türkiye’nin ticaret hacmi bugün 36 milyar dolara yükselmiş durumda.

***

Sadece hükümetiyle değil sivil toplum kuruluşlarının mahrum bölgelere götürdüğü insani yardımlarla da Türkiye her geçen gün nüfuzunu artırmakta, mazlum ve fakir halkların umut kapısı olmakta.

Afrika boynuzuna yapılan ziyaret kuru bir açılımdan ibaret değil, Türkiye bu ve benzeri hamleleriyle batının emperyalist emellerine karşı duruşun ve isyanın temsilcisi konumuna yükselmiş görünüyor.

Muhalefet hükümeti acımasızca eleştiriyor. Lakin İslam dünyasında Türkiye’nin, baskıya, diktaya, fakirliğe, zulme ve haksızlığa karşı demokratik mücadelenin simgesi, milli iradenin tezahürü anlamına geldiğini göremiyor maalesef..

Onun için Mogadişu’da patlayan bombalar Türkiye’ye “Bu bölgeye gelme, git” mesajı taşıyordu.

Onun için karşı yakada San’a’da ki İran ve körfez ülkeleri destekli darbe Türkiye’ye “Buralardan uzak dur!” mesajı idi.

***

Lakin bombaya rağmen Somali ziyareti gerçekleşti ve ilişkiler geliştiriliyor.

Darbelere rağmen artık bölgede Türkiyesiz oyun kurmak mümkün değil.

Bakmayın güneyimizdeki kargaşaya. Bunun sorumlusu Türkiye değildi. Aksine Türkiye dünyayı bugün gelinen noktaya karşı açık bir dille uyarmıştı.

ABD başkan adayı senatör John McCain bile radikal örgütlere karşı bu uyarıları kastederek “Davutoğlu’nu dinlemeliydik” itirafında bulunurken bizdeki muhalefetin eleştirilerinin makes bulması çok zor.

Hasıl-ı kelam, Türkiye mazlum dünyanın tek umut kapısı. Ortadoğu ise bugün bizim 28 Şubatımızı yaşıyor. Bin yıl süreceği iddia olunan süreç nasıl on yıl geçmeden son bulup milli irade hakim olduysa Ortadoğu’daki diktaların sonu da çok uzak değil.

Karanlık ne kadar koyulaşırsa aydınlık o kadar yakın demektir.