Ağaca bakıp ormanı görmemek

Bütün dikkatimiz Rojova bölgesinin merkezinde. Ancak buranın adını bile bazen Kobane bazen Kobani bazen de Ayn El-Arap olarak zikrediyoruz. Her kesim gelişmeleri başka yerinden bakarak izliyor. Kimi sayılar ve topografya ile derde düşüyor. Kaç Peşmerge Kobani’ye geçiyor, üç yüz mü yoksa  beş yüz mü diye tartışıyor. Bu rakamsal bilgi, hele ki sayılar arasındaki farkın ne türden bir analize kolaylık sağladığı ise katiyen anlaşılamıyor.

Peşmergeler oradan mı yoksa buradan mı geçecekler, karadan mı gelecekler, havadan mı? Bu da kamuoyunda ele alınıp kafa yorulan bir konu. Gayet tabi böyle bir geçişin güvenlikle ilgili önlemleri gündeme getirmesi doğal ve güvenlik güçleri de konuya yeterince kafa yoruyordur. Dolayısıyla yurttaşların Peşmergelerin Kobeni’ye geçiş rotaları konusunda ne yapabilecekleri bir şey var ne de edinecekleri bilginin bir yararı. Tabi her geçişi yeni bir provokasyon olanağı olarak görmüyorlarsa.

Çok merak edilen bir diğer konu ise Peşmergelerin Kobani’ye silahlarıyla mı geçecekleri.

Her halde Irak’tan yola çıkan Peşmergeler ellerine çiçek ve lokum alıp Suriye’ye kız istemeye gitmiyorlar. Savaşmaya gittiklerine göre ellerindeki silahtır, karşılarındaki güç IŞİD olduğuna göre bu silah da sapan değildir.

Ayrıntıdan genele

Ayrıntıların merakı üzerinden yürütülen tartışmalar, esasen Türkiye’nin silah verip vermediği, verdiyse kime verdiği, Erbil-Ankara ilişkisinin Erbil-Kobani ilişkisini ne ölçüde ve ne yönde etkilediği sorularını ima ediyor.

Oysa bazı konular gayet açık. Türkiye Kobani’ye yardım ediyor, Peşmergelerin de yardım etmesine onay veriyor. Tabi bu destek ve onay bir şartla veriliyor, o da Suriye’de IŞİD’e karşı savaşan güçlerin iki işe kalkışmaması. Bunlardan biri, silahların Türkiye’ye dönmemesi, ikincisi de o silahların IŞİD’le birlikte Esad rejimine de dönmesi.

Bu iki şart konusunda taraflar arasında kısmen bir uzlaşma olmuş ki, Türkiye de kısmen yardım yapıyor.

Bir başka tartışma konusu ise Türkiye’nin  PYD’ye yardım ediyor olması; ABD’nin bu kuruluşu direniş örgütü olarak görmesine rağmen Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelemesi. Açıklama ve tanımlama farklılıkları ABD ile Türkiye arasında uyuşmazlık olduğu hissi yaratıyor. Aslında Türkiye, PKK , PYD ya da başka bir örgütün Türkiye’deki faaliyetlerini kast ederek terör tanımlaması yapıyor ve adı geçen örgütler ülke içinde şiddete başvurdukları sürece “düşman” olarak görüleceklerdir demek istiyor. Yani aynı örgütlerin Irak ya da Suriye’deki varlıkları bu şekilde tanımlanmıyor.

Genelden özele

ABD ile Türkiye arasında anlaşmazlık olduğuna dair yaratılan havada, hem Türkiye’den hem ABD’den gelen birbiriyle çelişkili açıklamaların etkisi büyük. Ayrıca ABD’de de Türkiye’de de çok sayıda hükümet görevlisi sürekli kamuoyuna bilgi veriyor; devlet liderleri basın üzerinden birbirine laf yetiştiriyor.

Neden bilgiler tek ağızdan çıkmıyor, neden bu kadar ayrıntı kamuoyu ile paylaşılıyor, neden liderler aralarındaki görüşmeleri farklı ifadelerle dünyaya sunuyor ve sonunda da çelişkiler ortaya çıkıyor diye de sormak gerek.

Eğer bu durum bilinçli bir çabanın eseri değilse, ortada bir sorun olduğu söylenebilir. Bilinçli olarak böyle davranılıyorsa, o zaman ABD’nin Ortadoğu’daki olumsuz algısına Türkiye’yi dahil etmeme mücadelesi veriliyor demektir. Ne de olsa bir gün ABD evine dönecek ve Türkiye sadece Suriye Kürtleri ile değil başka halklarla da bu coğrafyada yan yana kalacak. Kim bilir belki tam da bunu hatırlatmak için IŞİD bir Kürtlere bir Türkmenlere saldırıp duruyordur.