Ah be Sırrı Ağabey

Keşke “Abi siyasete giriyormuşsun, BDP’den teklif almışsın doğru mu?” diye sıkıştırdığımız zaman, telefonda bahsettiğin “Yok, vallahi ne siyasetle ne de televizyonda programlarınla neyim işim yok. Adıyaman’dayım. Memleketimdeyim. Bu yaz inşallah ‘Maraş Katliamı’ filmini çekiyorum. Senaryo tamam. Çok heyecanlıyım!” sözleri doğru olsaydı!

Keşke Adıyaman yollarını duman basaydı, dağlarına sis çökeydi, Nemrut önüne set olaydı da seni Ankara yollarına bırakmayaydı...

Maraş Katliamı’nı Adıyaman’da çekseydin, bizler de Maraş diye izleseydik...

Sonra senaryosunu yazıp bitirdiğin, o çok sevdiğin Müslüm Gürses’in filmini çekseydin...

Yine “Başbakan’la konuşuyormuş” numaralarını yedirseydin bizlerde “Vay nasıl konuşuyor, hem de Başbakan’la!” diye şaşırsaydık...

“Kürt sorunu ne olacak ağabey? Bu adamlar nasıl silahı bırakacaklar?” diye ciddiyetle sorduğumuz soruya dikkat kesilmişken, sen olanca ciddiyetini takınıp “Nasıl olacak yav, Kürtler garantiyi sever, devlet hepsini devlet sigortası yapsın, sigorta karnelerini versin ellerine, hepsi inerler aşağıya” sözlerinle yine bizimle kafa bulsaydın...

Gitmeseydin Ankara’ya be Sırrı Ağabey, keşke olmasaydın milletvekili...

Bu ülke zaten hayal kırıklıklarının ülkesiydi, bunu en iyi sen biliyordun, bir de sen bizi hayal kırıklığına uğratmasaydın keşke..

***

Ne yalan söyleyeyim, siyasete BDP’den gireceğini duyunca önce bir şaşırdım sonra Şerafettin Elçi’nin, Ertuğrul Kürkçü’nün Altan Tan’ın adını da duyunca BDP normalleşecek ve mecliste siyaset yapacak, ‘Kürt sorunu bu bahara çözülür’ umuduna kapıldım.  

Sevindik... Elbette ki kimseciklere eyvallahı olmayan Sırrı Süreyya olmalı TBMM’de, özellikle Kürt sorununun çözüm sürecinde olmalı ki ‘diyalog süreci, müzakere süreci’ başlasın diye sizlerden umutlandık...

Şahsım adına söyleyeyim, her geçen gün hayal kırıklığım biraz daha arttı, medyaya verdiğin her demeçle bunu biraz daha perçinledin.

Sırrı Süreyya BDP’yi normalleştirecek derken, BDP’nin çarkları nasıl içine alıp öğüttüyse karşımıza tanıyamadığımız bir Sırrı Süreyya Önder çıkarıp bıraktı.

BDP içerisinde nasıl bir süreç işliyor bilmiyorum... Altan Tan’ı Emine Ayna’dan daha şahinleştiren, Sırrı Süreyya’nın PKK eylemlerine karşı dilini lal eden, hayat karşısında ölümü kutsatan/desteklettiren manzara bana hoş gelmiyor.

İki yıl önceki Sırrı Ağabey’in, artık”ölüm eşiği” sınırına dayanan “açlık grevlerine” yorumu ne olurdu sizce?

O mahkumlara, görünürde iki haklı gerekçe ile asılda ise “Öcalan’ın özgürlüğü” için 600 ‘can’ı ölüm eşiğine getiren bu eyleme isyan eder ve böylesi bir eylemi yaptıranların insanlık suçu işlediğini söylerdi değil mi?

Peki BDP’li Sırrı Süreyya Önder ne diyor: “Zindandan bir tabut çıkarsa bu ülke bölünür!”

Ve açlık grevine katılarak, “insanlığa olan borcunu” ödediğini söylüyor.

Artistik bir çıkışla “Gandi’ninki soylu direniş de, Hamo’nunki değil mi? Hamo Kürt diye mi sayılmıyor?” diye sormayı ihmal etmiyor.

Yangına körükle gidiyor...

E be Sırrı Ağabey hadi siyasetini diyelim ki BDP’ye teslim ettin, vicdanını ne yaptın?

Oturup şimdi Gandi’nin direnişinin neden ‘soylu’, bu eylemin ise neden ‘alçakça’ ve ‘soysuzca’ olduğunu ben mi anlatayım sana...

Sivil itaatsizliğin öncüsü olan Gandi, ülkesindeki adaletsizliği, şiddeti protesto etmek amacıyla açlık grevine girdi. Ülkesinde kimse ‘kendi canlarını ölüme’ terk ederek/ettirerek Gandi’nin canını kurtarmaya özgürleştirmeye çalışmadı. Gandi de böyle bir şeyi istemezdi...

Sen de biliyorsun ki, 600 kişinin bedeni kendi iradeleriyle, bir halka uygulanan zulüm, adaletsizliğin ortadan kalkması için değil; bilakis Apo’nun özgür bırakılması için yaptırılıyor.

Ülke bölünsün isteyenler, ülkede kargaşa çıksın isteyenler, Arap Baharı’ndan Kürt Baharı devşiremeyenler, Kürt halkını sokaklara dökemeyenler şimdi cezaevinden çıkacak ölümler üzerinden bunun hesabını yapıyorlar...

Biz senden bu ateşi söndürecek su taşımanı bekliyoruz...

İnsanlığa borcunuzu “Açlık grevine ben de başladım işte, aha da BDP’de girdi, n’olucak?” diyerek ödeyemezsiniz. İnsanlığa borç, o eylemi yaptıranlara karşı durarak olur.

Ve o anlamsız eylemin son bulması ve bir tek cana bile zarar gelmemesi için çaba sarf etmek yakışır size...

Değilse de canı cehenneme milletvekilliğinin...