Ýsrail ile Hamas arasýndaki ateþkesin hangi ülke tarafýndan saðlandýðý tartýþmasýný takip ettiniz mi? Mýsýr mý, ABD mi, Türkiye mi? Anlaþmayý kim kotardý?
Sonuca gelelim... Anlaþmanýn ön planýnda Mýsýr’ýn olmasý, ABD’nin bir telaþla fotoðrafa girmesi, Türkiye’nin ise ortada görünmemesi matbuatta bazý kalemleri fevkalade keyiflendirmiþ görünüyor. Bunun apaçýk yazanlar; memnuniyetini gizleme ihtiyacý hissetmeyenler oldu. Türkiye’nin iddia ettiði gibi bölgede bir güç olmadýðý “daha dünkü” Mýsýr’ýn bile Ankara’nýn önün geçtiðinden bahisle “analiz”ler yazdýlar.
Bu hazin tablo bana Birinci Ergenekon davasýnýn sembol cümlelerinden birisini hatýrlattý. Müteveffa Ýlhan Selçuk’un bir konuþmasýný... Ýlnan Selçuk þöyle diyordu:
“Ýki tane þey var... Eðer (AK Parti hakkýnda) kapatma davasý açýlýrsa, bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karýþýrsa belki bir umutlar doðabilir.”
Umut dediði, AK Parti’den kurtulma umudu... Türkiye ekonomik krize girsin de yeter ki AK Parti zarar görsün, diyen bir anlayýþ.
Bugün de Türkiye, dýþarýda rezil olsun, küçümsensin, deðersizleþsin önemli deðil; önemli olan AK Parti’nin zarar görmesi diyen ve bunu da gazetecilikle kamufle eden bir anlayýþ var.
Çok uzaða gitmeyelim, hayatlarýnda Kürtlerle iþi olmayan, Kürtlerin kimlik haklarýnýn verilmesi þöyle dursun, bunu ihanet sayanlarýn birdenbire PKK’nýn cezaevlerinde baþlattýðý açlýk grevlerini desteklemeleri de ayný anlayýþýn tezahürüdür. Deðil mi ki grevlerin sýkýntýsý iktidarý vuruyor, o zaman Kürtçü de olunur, kriz duasýna da çýkýlýr.
Gazze olmuþ, PKK olmuþ fark etmez.
Fehmi Koru, Gazze bahsinde söylenecek olaný bir cümleyle özetlemiþ:
‘Ülkem kaybetti’ diye seviniyorlar.
Daha veciz nasýl ifade edilir?
Önce, gerçeði çarpýtacaksýn, ardýndan o çarpýtmayla hüküm vereceksin. Olup biten bu...
O gazetelerin yöneticileri, yazarlarý Ýsrail-Hamas anlaþmasýnýn gerçekte nasýl kotarýldýðýný pekala biliyorlar. Hakikatin yazdýklarý gibi olmadýðýný, Türkiye olmasa o anlaþmanýn en azýndan bu kadar kýsa sürede sonuçlanamayacaðýný, Ankara olmasa Hamas’ýn ikna olmayacaðýný da biliyorlar.
En önemlisi de...
Ýsrail ile aðýr bir diplomatik problem yaþayan Türkiye’nin tabiatý gereði bu ülkeyle temas kurmasýnýn, bir þey olmamýþ gibi müzakere yapmasýnýn mümkün olmadýðýný biliyorlar.
Ýsrail, Gazze’ye ambargo uyguluyor ve bunu son ateþkes anlaþmasýnýn metnine de dercediyor. Oysa, Türkiye’nin Ýsrail’le barýþmak için ilan ettiði þartlardan birisi ambargonun kalkmasý...
Dünyanýn en iyi anlaþmasý bile olsa Türkiye’nin böyle bir ateþkese mühür basmasý mümkün deðil... Kendi þartlarýný yerine getirmeden Ýsrail’e diplomatik meþruiyet vermesi ise hiç mümkün deðil.
“Yaþasýn Türkiye kaybetti” diye köþelerinde bayram yapanlar bunu da biliyorlar.
Ancak, bilmedikleri bir þey var...
Mýsýr’ýn Ortadoðu’daki rolünün artmasýnýn tam da Ankara’nýn arzuladýðý bir þey olduðudur. Türkiye, bunu kompleks yapacak ülke olmaktan çýkalý epeyi oldu.
Keþke, her uluslararasý gösteri fýrsatýnda Türkiye, Mýsýr’a yol açsa. Keþke, kanlý kansýz bütün kriz noktalarýnda Ankara, Kahire’nin bölgede güçlenmesi için ona yardým edebilme fýrsatý bulsa.
Zira, Mýsýr’ýn kazanmasý Türkiye’nin kazanmasý demektir.
Demokratikleþme yolundaki Mýsýr’ýn uluslararasý itibar kazanmasý, Arap Baharý’nýn kazanmasý demektir.
Arap dünyasýna demokrasinin gelmesi, seçimle oluþan iktidarlarýn güçlenmesi de her þartta Ankara’nýn güçlenmesi demektir.