Geçtiğimiz Pazar günü Mazlumder’in düzenlediği “Uluslararası Arakan Konferansı”, yeni bir dünya mümkün mü sorusunu sordu. Uluslararası hukuk ve insani yardım kuruluşlarının, İstanbul Ticaret, Fatih ve İstanbul Üniversitelerinin, sivil kurumların da katıldığı oturumların açılış konuşmasını Sayın Emine Erdoğan yaptı. Geçtiğimiz Ağustos ayında Arakan’a gerçekleştirdiği insani yardım ve temas ziyaretiyle dünyanın dikkatini bu unutulmuş coğrafyaya çekmeyi başarmıştı Emine Erdoğan. Konuşmasında Batı dünyasının Arakan’a ilgisizliğine dikkat çekti. Aynı dünyanın insanı olduğumuz halde yaşamdan umudunu kesmiş, rüyaları bile kalmamış bu insanları anlatırken birkaç kere gözyaşlarına hakim olamadı. Kadınlık ve annelik gücü suyun haline benzer, yumuşak naiftir ama kıtalara şeklini verir.
Moderatörlüğünü yaptığım oturumda ünlü hukukçu Prof. Richard Falk da vardı. BM’nin Filistin meselesinde gözlemciliğini de yapan Falk, “Arakan Sorunu Ekseninde Uluslararası Hukukun Krizi” başlığında konuştu. Daha önceki makalelerinde de “yumuşak güç” olarak adlandırdığı sivil inisiyatiflerin, dipten gelen bir yeni küreselleşmeyle insanlığı ahlak ve vicdana davet ettiği tespitini pek çoğunuz hatırlayacaksınız.
***
Prof. Falk “Sert müdahale gücü, Bosna’daki gibi insan haklarını uygulamada bazen işe yarıyor ama öte yandan Afrika ve Ortadoğu’da olduğu gibi çoğu kez şiddeti arttırdığı da oluyor. Benim ülkemde (ABD’de) tarihin ancak sert güçle yönlendirilebileceği zannedilir. Ama Türkiye’de farklı bir yol daha açılıyor. Dış politikalarımızı, ahlaki küreselleşmeye göre belirleyebilir miyiz? Dünyada eksik olan işte tam da budur. Prof. Derrida insana dair o derin ahlaki sorumluluğu şöyle açıklamıştı: Hepimiz aynı gezegende birlikte yaşıyoruz. Sayın First Leydi’nin Somali ve Arakan’da yapmak istediği de tam olarak budur. Uluslararası hukuk ne yazık ki tıpkı Somali’de olduğu gibi Arakan’da da başarısızlığa uğramıştır. Siyasi iradeyi, uluslararası hukuku harekete geçirmek için tepkilerimizi seferberlik düzeyine getirmeliyiz. Bu yumuşak güçtür, insanlığın ahlaka çağrısı. Hanımefendinin dokunaklı sözleri ve sesi kulaklarımda çınlıyor; çünkü o birinci göz olarak acının doğduğu yere gitti, gördü ve tüm dünyaya bir şey söylemek istedi. Prof Derrida’nın söylediği şu cümleyi hatırlattı Hanımefendi bana: Ya birbirimizi seveceğiz ya da öleceğiz ...” dedi.
Human Rights Watch Asya sorumlusu Matthew Smith son şiddet olaylarından 104 bin kişinin etkilendiğini, kamplarda çok zor koşullarda yaşayan 75 bin kişinin açlık yanısıra evsizlik ve vatansızlık sorunuyla karşı karşıya olduğunu anlattı. Ateşe verilerek yakılan mahalleler, başı kesilerek öldürülen insanların arasından gelen, umutsuz bir tabloyu aktardı dinleyenlere. Keşişlerin ve devlet yetkililerinin bizzat onaylayıp desteklediği bir soykırımdan söz etti... Sözün bittiği yerden geliyordu Smith ve sözün hiç de işitilmediği bir yerden...
İşte tüm bu kulak tıkayışların insan olarak bizi insanlıktan çıkardığı bir süreçte, çok uzaklardan yükselen bir iniltiye, titrek bir fısıltıya, yitikliğe vicdanda yer açmaktı belki Arakan Konferansı.
Emine Erdoğan’ın Arakan’dan getirdiği kısa görüntüler arasında hep bir ağızdan ağlaşarak avuçlarını Türkiye’den gelenlere açanların içinde çırılçıplak bir deri bir kemik çocuklar vardı. Yaşlı ve güçsüz bir kadın çamur içindeki kamptan zoraki yaslanarak çıktığı değneğinin yanına baygın düşerken, elini son kez uzatıyordu. Hepimize...
Mazlumder’in uluslararası hukukun kriz yaşadığı bir zamanda ahlaki küreselleşmeye atıf yapan bu toplantısı, insan hakları konusunda sınırları aşan yeni bir aşamayı ve vicdan çağrısını işaret ediyor. Ahmet Faruk Ünsal ve Cüneyt Sarıyaşar başta olmak üzere tüm Mazlumder’e, destekleriyle İHH, Yardımeli Derneği ve Araştırma ve Kültür Vakfı’na, konukseverliğiyle Zeytinburnu Belediyesi’ne teşekkürler...