Uzun süredir görmediğim bir dostumla karşılaştım geçenlerde. İlgili olduğunu bildiğim için, "Devlet Bahçeli "Kürt ağası Ahmet Türk" demekle neyi kast ediyor?" diye sordum.
"Bahçeli'nin sembollerle bezediği bir konuşma tarzı var. Bazen bu tarzını davranışlarına da yansıtıyor. Özellikle seçtiği belli olan yüzükler takıyor mesela. Erbabı bilir hangi mesajı vermek istediğini. Bu sembolizmi göz önünde bulundurarak okumak lazım konuşmalarını" dedi. "Sen dilcisin, dil, sembolizmin zirvesidir. O zaviyeden bak" diye de ekledi.
Devam etti: "MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Ekim ayında başlattığı süreçte öne çıkan husus, İmralı'da tutuklu bulunan Abdullah Öcalan ile DEM Parti yetkililerin görüşmesi ve Öcalan'ın silahlı çatışmaya son verip örgütü feshettiğini ilan etmesidir. Herkes bu konuyu tartışıyor. Müesses devletin kararı mı, yoksa bizzat Devlet beyin kişisel inisiyatif alması mı diye. İster devletin kararı olsun ister Devlet beyin inisiyatifi olsun, kuşkusuz işin bu tarafı hayati derecede önemli. Türkiye'nin ve Kürtlerin hayatından, başka hiçbir şey olmasa, sadece şiddetin çıkması bile tek başına bir "vakıay-ı Hayriye" sayılmalı.
Öte yandan Bahçeli'nin bu münasebetle yaptığı bütün konuşmalarda geçen ve senin de dikkatini çeken "Kürt ağası Ahmet Türk" vurgusu var. Benim asıl önemsediğim husus budur. Bahçeli'nin bu bağlamdaki konuşmalarının zıt yönde gelişen iki ayrı akış var diyebilirim. İstanbul Boğazı'nda aynı anda biri Karadeniz'e, biri de Marmara denizine doğru giden iki akıntı gibi. Bahçeli de bir yandan Abdullah Öcalan'ın örgüte son vermesini istiyor, bir yandan da Ahmet Türk'ün ağalığına işaret ediyor. Bunlar, birbirlerini tamamlayan, birbirlerinin mütemmim cüzleri sayılan konular değil, iki farklı yöne işaret eden, sembolik anlamı olan sözlerdir. Yani bazılarının sandığı gibi sırf Ahmet Türk'e yapılmış bir iltifat söz konusu değil. Ayrıca Marks'ın yarım bıraktığı kitabı tamamlamak isteyecek kadar Marksist olan Abdullah Öcalan'ın temsil ettiği ideoloji ile ağalık kurumunu telif etmek mümkün değil. Kısacası Bahçeli, PKK'yi Kürt sorununda muhatap kabul etmiyor. Sadece silahların bırakılmasında muhatap görüyor. Sonrasında, Kürt sorununda Kürt toplumunun ağalık gibi geleneksel kurumlarını muhatap görmek istiyor. Kürtlere geleneksel, kültürel sosyolojik temsilcilerinizi öne çıkarın diyor". Tam bu noktada araya girdim: "DEM partiye verilen altı yedi milyon oyu ne yapacağız? Bu, düşünsel ideolojik ve yöntem birliği anlamına gelmez mi?" Dostum: "Onlar, ben Kürdüm, Kürtlüğüme saygı istiyorum oylarıdır. PKK ve DEM partinin amaç ve yöntemlerine destek anlamına gelmez. Dolayısıyla Bahçeli'nin bu ayırımı yapması isabetlidir" dedi.
"Ama bir sorun var. Kürtlerin hayatında adı çokça duyulan "ağalık" müessesi kaldı mı? Mesela bir yandan Kemalizmin itibardan düşürüp karikatürize etmesinin, öbür yandan Kürt ailesinin enkazına tüneyip "Aile mi? Ben şok oldum" çapındaki Türk solu vesayetindeki Kürt Kemalizminin temsilcileri arasında Ahmet Türk, "torin" (aristokrat), geleneksel ağalık asaletini ne kadar koruyabilmiş?" şeklindeki soruma ise şu cevabı verdi:
"Devlet Bahçeli'nin, geleneksel Kürt kurumlarına vurgu yapması, onları muhatap görmesi, sosyolojik olarak yerindedir ve olması gereken de budur. Ancak bu kurumların yerlerinde durdukları hususunda benim de kuşkularım var.
Bahçeli'nin aradığı ağa yerinde olmayabilir. Kemalizmin ve Türk solu vesayetindeki Kürt Kemalizminin çift yönlü presinden sağ kurtulanlar bir kuytuda kalmışsa o başka. Öyle anlaşılıyor ki Bahçeli Ahmet Türk'te böyle bir kumaş görüyor. Olabilir. Neticede bizden iyi tanıyor. İnşallah bunca yıkım ve talandan sonra gerçekten ayakta kalmış başka asaletler de vardır bir yerlerde".
Atılması gereken adımları zamanında atmazsan, lazım olduğunda aradığın ağayı evde bulamayabilirsin.