Ressam Ahmet Güneþtekin’in, Ýstanbul Modern’de sergilediði eserleri Ocak ayýnda Ankara’da, sonra da Venedik’te ve muhtemelen Erbil’de sanatseverlerle buluþacak. Ahmet Güneþtekin’in adýný yýllardýr duyardým. Yaþar Kemal aðabey her buluþmamýzda söz ederdi Ahmet’ten. Yaþar abi, Ahmet Güneþtekin’i bana, insanlýða büyük eserler kazandýrmýþ, insanlýk hikayesine eserleriyle dokunmayý baþarmýþ oðluna, bir babanýn duyabileceði þefkat, sevgi ve takdirle anlatýrdý.
Onu her dinlediðimde, Yaþar abi galiba, Anadolu’nun binbir çiçeðini kelimelerle deðil, renklerle ve biçimlerle anlatmayý baþarmýþ, kendisine benzettiði büyük bir sanatçýyý keþfetmenin mutluluðunu ve bahtiyarlýðýný yaþýyor derdim içimden.
Ahmet Güneþtekin’in yarattýðý onlarca eserin sergilendiði ‘Yüzleþme Alanlarýnda’ dolaþýrken böyle düþünmekle ne kadar haklý olduðumu anladým.
Has sanat, az uyku
Tablolarýn doyumsuz seyrine dalýp gitmiþken, bunlar birkaç yýla nasýl sýðabilir diye düþünmeden edemiyor insan. Ben de düþündüm ve sordum. Ýþin sýrrýný Ahmet, az uyuma ve günde 18 saat çalýþmayla açýklýyor. Yaser Arafat’ý hatýrladým. Galiba Arafat da günde sadece dört saat uyuyanlardandý. Filistin halkýnýn mücadelesini az uyuyarak, çok çalýþarak yürütüyordu.
Ahmet Güneþtekin de has sanat yapabilmek için az uyuyor, ama çok çalýþýyor.
Güneþtekin henüz çok genç yaþta, ama ayný sanatý icra eden yaþlý kuþaktan herhangi birini kýskandýracak kadar da muhteþem eserlere imza atmýþ.
Bu yüzden, bir yazýyla ne Ahmet Güneþtekin’i ne de onun yarattýðý eserleri hakkýyla anlatabileceðimi düþünüyor deðilim elbette. Bu yazý olsa olsa Ahmet’e ve onun sanatýna bir selam ve saygý yazýsý olabilir.
Geriye dönüp baktýðýmda, onun çapýndaki sanatçýlarý anlayýp anlatmada hep geç kaldýðýmýzý düþünüyorum. Ýnþallah Ahmet’in payýna böyle bir kadersizlik düþmez.
Yaþarken sesini kendi halkýna ve bütün dünyaya gönlünden geçtiði gibi anlatma fýrsatý bulur. Bu fýrsat daha þimdiden önemli boyutlara ulaþmýþ gibi de görünüyor.
Cesaret biriktiren sanatçý
Ahmet, her bakýmdan özgün olmasý, yarattýðý eserlerin, resim sanatýnýn gelmiþ geçmiþ bütün anlayýþlarýndan farklý bir yerde durmasý, insanýn aklýna taklit denen illeti hiç getirmemesi bir yana, biyografi yazarlarýnýn daha fazla geç kalmadan, keþfetmesi gereken eþi az bulunur bir hayat hikayesine de sahip.
1990’lý yýllarýn alacakaranlýk yýllarýnda, faili meçhul cinayetlerin peþ peþe iþlendiði yýllarda, korku deðil, cesaret biriktirmiþ Ahmet Güneþtekin. Ýnsanýn çaresizliðine, acizliðine ve onurunun kýrýlmasýna, muazzam yenilgilere tanýklýk etmiþ, en yakýnýndaki arkadaþlarýnýn gencecik yaþta gelen ölüm haberleriyle geçen günlerin ve gecelerin huzursuzluðunu ve çaresizliðini belleðinde, yüreðinde hissederek bugünlere gelmiþ bir insan o.
Bir sanatçýnýn mutluluðu, yaþarken anlaþýlmak ve halkýna dünyaya mal olmak deðil midir?
Ahmet Güneþtekin daha bu genç yaþta bunu baþarmýþ bir insan.
Alabildiðine evrensel, alabildiðine de yerel..
Ahmet’in ‘Yüzleþme Alanlarýnda’ dolaþýrken, aklýma Elias Canetti ve Halepçe geldi.
Canetti bir denemesinde Batý’nýn son iki yüzyýlda Mezeopotamya’yý unuttuðunu ve ölümsüzlüðün peþindeki Gýlgamýþ’ýn yurdunu þimdi yeniden keþfetmeye hazýrlanmasý gerektiðini yazýyordu. O gün bugündür, Mezopotamya’da son iki yüzyýl içinde yaþanan ve bir kýsmý hala devam eden savaþlarý, etnik hýnç ve öfkeyi, Cannetti’nin hiç unutamadýðým bu enfes denemesini hatýrlayarak anlamaya çalýþýrým.
Evet çok kan aktý, hala da akýyor.
Ama hem Batý hem Doðu, Mezopotamya topraklarýnda þiddetin sonuna gelindiðinin artýk farkýnda.
Batý, Mezoptamya’yý ve Anadolu’yu yeniden keþfe hazýrlanýyor. Bu topraklarda artýk sadece ‘iyi savaþan’, ve ‘iyi yenilen’ insanlar yok artýk. Güneþin anayurdunda, Güneþi merkeze alan Ahmet Güneþtekin gibi Anadolulu ve Mezopotamyalý sanatçýlar var.
Ahmet’in elindeki ‘Güneþ’
Ahmet’in eserleri Halepçe’yi hatýrlattý bana demiþtim. Yüzleþme alanlarýnda sergilediði eserler, iki yýl kadar önce ziyaret ettiðim, Saddam Hüseyin zamanýnda iþkence ve sorgu merkezi olarak kullanýlmýþ, þimdi de bir yüzleþme mekaný olarak yeniden düzenlenmiþ Süleymaniye’de eski bir merkezi hatýrlattý.
Orada Halepçe ve Enfal katliamlarý için düzenlenmiþ bir mekanda tam 182 bin ve çeþitli renklerde cam parçacýklarý kullanýlmýþtý. Odanýn içine girdiðinizde soluksuz kalýyorsunuz..
Yüreðinizin bir anda Halepçe’de ve Enfal operasyonlarýnda hayatýný kaybeden binlerce insanýn ardýndan baþlayan o büyük acýlarýn bir parçasýna dönüþtüðünü, kendini o acýlara kattýðýný hissediyor, kendinizi bir anda büyük ve onarýlmaz bir yasýn içinde buluyorsunuz.
Ahmet Güneþtekin’in Yüzleþme Mekanlarýný gezerken, ayný acýyý, büyük bir sessizliðin içine gömülerek yeniden duydum ve yeniden hissettim.
Bu eserleri seyretmek, binlerce yýl sürmüþ bir kabustan kan revan içinde uyanmak ve Anadolu’yu, Mezopotamya’yý yeniden keþfe çýkmak gibi bir þeydi.
Ahmet’in sanatla yolculuðu yaralý bir beleðin içinde dolaþmaya benziyor.
Ahmet, hafýzamýzýn derinliklerini aydýnlatan bir ‘Güneþ’ tutuyor elinde...
Yolun ve bahtýn açýk olsun sevgili kardeþim.
Ýnsanoðlu yaþadýkça ‘Güneþ’in yeryüzünün bütün karanlýk diyarlarýný ýþýðýyla aydýnlatmaya devam etsin..