Fadime ÖZKAN
Fadime ÖZKAN
fozkan@stargazete.com
Tüm Yazıları

Ahmet Türk’ün beyhude ömrü

Ahmet Türk’ün Al Jazeera Türk’ten Gonca Şenay’a verdiği röportajı okurken başlıktaki cümle gayri ihtiyari döküldü dilimden. “Hiçbir şey anlamamış” dedim “yaşananlardan”.

Bu görüşe yeni varmış da değilim aslında. Hayli zamandır kanaatim bu yönde belirmekte idi ama adını koyduğum ve “Kasıtlı mı bilmem ama son derece kusurlu bir bakış açısı var, Ahmet Türk’le olmaz” dediğim tarih çözüm sürecinin başlarına rastlar.

2013 başında PKK kurucusu üç kadın -Fransa polisinin hala çözümlemediği- bir saldırı sonucu Paris’te öldürülmüşler, cenazeleri Diyarbakır’a getirilmişti.

Batıkent meydanında yapılan töreni izlerken, BDP’li siyasetçilerin PKK’lıları özgürlük savaşçıları diye kutsamasına, meydandaki genç kızların Selahattin Demirtaş’a pop star muamelesi çekmesine, PKK marşlarına, Öcalan posterlerine, “katil Erdoğan”  sloganlarına şahitlik ederken devletin-hükümetin ve “sadece elimi değil tüm bedenimi bu taşın altına koyuyorum” diyerek çözüm sürecinin bütün siyasi riskini üstlenen Erdoğan’ın Kürtlerin hatırına ne büyük bir sabır gösterdiğine şaşmıştım.

Ahmet Türk’ün zannedilenin aksine çözümün bir parçası olamayacağını, sürecin gerektirdiği rasyonel bakışa ve öngörüye sahip olmadığını orada yaptığı konuşmayı dinleyince iyice anladım.

Sürecin sahipleri de böyle düşünmüş olmalı ki bir daha İmralı Heyeti’nde yer almadı Türk.

Hal bu ki Türkiye siyasetindeki yeri diğerlerinden farklıdır Ahmet Türk’ün.90’ların başından bu yana partileşerek meşru alana taşınan Kürt siyasi hareketinin hep içinde olduğu, her parti kapatma sürecinde işin ceremesini o da çektiği, defalarca hapse girip çıktığı için bir anlamda Kürt siyasetinin hafızası konumundadır.

Efendiliği, diyaloğa açık oluşu, ajitatif olandan kaçınması ve ağır başlı kişiliğiyle herkeste saygı uyandırır. Deniz Baykal’ın da Devlet Bahçeli’nin de itina gösterdikleri bir siyasidir.

Lakin gelin görün ki Türkiye siyasi çevrelerinde ve toplum kesimlerinde bu kadar bilinen, ne dediği önemsenen bir siyasiden bir türlü etkili, yapıcı, hakkaniyetli bir sonuç çıkmıyor. Var olduğu düşünülen bu potansiyel her seferinde kendiliğinden sönen bir balona dönüşüveriyor.

Ahmet Türk’ün söz konusu röportajında da böyle olmuş. Dağ sanılan adam fare doğurmuş.

Yine irrasyonel... Yine koordinatlar özgürlük için insan öldürmek gerekirse meşrudur. Zihinsel ve duygusal olarak PKK’yla hâlâ hemhal…

PKK’nın özerklik ilan edebilmek için ateşkesi bitirmesine, işlediği yüzlerce cinayete, silah bırakıp sınır dışına çıkma sözü verdiği süreçte şehirlerde çocukları silahlandırmasına, hendeklere gömdüğü patlayıcılara, evsiz yurtsuz bıraktığı Kürtlerin PKK-HDP’ye duyduğu tepkiye, HDP-BDP-DBP belediyelerinin belediye imkanlarını PKK’ya peşkeş çektiğine, Kürt sorunu diye tanımlanan alandaki sorunların çoktan buharlaşmaya yüz tuttuğuna, PKK’yı Türkiye’de sıkıştıran asıl şeyin bu olduğu gerçeğine karşı Fransız taklidi yapmış  “Kürt siyasi hareketi”nin Ahmet Türk’ü.

Özetle; isabetli sorular, hiçbir şey demeyen, gerçeğe değmeyen cevaplar.

Argümanlar zayıf, gerekçelere kendisi inanmıyor mu, şüpheli.

Bu açıdan, silahlı-külahlı Kürt siyasi hareketinin dışından bir isim olmasına rağmen HDP kamuflajında PKK’yı örten bir desen olmayı kabullenerek bunca masum sivilin de vebalini üzerine alan Altan Tan, Ahmet Türk’e göre çok daha işlevsel. 

1 Kasım seçimlerinde –bile/hala- HDP hanesinde duran 450 bin oyun referandumda “Evet” hanesine geçmesiniyanlış okuyarak Kürt siyasetinin önümüzdeki süreçte de inisiyatif almayacağının işaretlerini veriyor. İçi boş barış gevişi de “şekerim dostlar barış isterken görsüncüler”in gönlünü hoş etmek dışında bir işe yaramıyor malum.