Türkiye'de devlet aklı epeyce bir vakittir iki konuyu "beka meselesi" olarak görüyor.
Bunlardan ilkini hemen herkes ilk ağızda söyler. Terör. Ki bu sorun Türkiye için tarihe karışmak üzere. PKK terör örgütü ülke içinde varlık gösteremediği gibi hem TSK ve MİT'in sınır ötesine yaptığı operasyonlarla hem de komşu ülke yönetimlerince Irak ve Suriye'de kaynağında kurutuluyor.
Türkiye için beka meselesi olarak görülen ikinci tehdit odağı ise "aileye yönelik saldırılar" bütünü sayılmalı. Zira toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olarak "aile", birkaç on yıl içinde "büyük aile" formundan "çekirdek aile"ye evrildi. Evlenme yaşı ilerledi, boşanma oranları arttı. Aileler artık tek ya da en fazla iki çocuklu. Aile içi iletişimin çok zayıfladığı, aile fertlerinin, gençlerin, çocukların çağa özgü kimi sorunlarla, dijital tasallutla, küresel cinsiyetsizlik kampanyalarıyla sınandığı bir zaman dilimindeyiz.
AİLE KÜÇÜLÜYOR, TOPLUM YAŞLANIYOR
AK Parti iktidarının bu konuda erken bir farkındalıkla hareket ettiğini, tedbirler aldığını, uyarılar yaptığını kayda geçirelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlık günlerinden bu yana genç çiftlere "en az üç çocuk" tavsiyesinde bulunuyor. Bu tavsiyesi nedeniyle kendisini en sert şekilde eleştirenler bile bugün Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı doğum oran düşüklüğü nedeniyle endişeye kapılıyor. Çünkü bir toplumun kendi kendini yenileyebilmesi için gerekli olan doğum oranı 2.1 iken Türkiye'de bu oran 1.51'e gerilemiş durumda.
Kritik eşik çoktan aşıldı yani. Türk toplumu yaşlanıyor. Yaşlı bir topluma sahip olmak demek eğitime, gençliğe, spora ayrılacak bütçeler artık sağlık sistemine, sosyal güvenliğe, yaşlı bakımına, alzheimer, demans gibi hastalıkların tedavisine ayrılacak.
Üreten değil tüketen bir toplum olacağız ya da yeniden dinamik bir toplum yapısına sahip olmanın yollarına bakacağız.
MESELEYİ DERT EDENİ DİNLEMEK İYİDİR
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş geçen hafta kendisi ile yaptığımız görüşmede tam da bunun için hazırlandıklarını anlattı. Karşılaşılan riskler, olumsuzluklar ve sınamalara karşı aileyi güçlendirmenin yolları üzerine çalışılmış. Bu noktada Ak Parti hükümetlerinin 2000'ler 2010'lar boyunca sık başvurduğu çalıştaylara, şuralara Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da sıkça düzenliyor. Sorun alanlarını, meselenin tüm taraflarıyla, ilgilileriyle, sivil toplum paydaşlarıyla konuşuyor, tartışıyor, raporluyor.
Nitekim Aile üzerine de en son 2014'te yapılan Aile Şurası on yıl aradan sonra yapıldı, raporu Ekim 2024'te yayınlandı.
Aileyi ilgilendiren her meseleyi takip eden, dert edinen, çözüm öneren toplumsal tarafların Bakanlıkça muhatap kabul edilmesi, sözünün kayda geçirilmesi ve çözüme ortak edilmesi alkışlanması ve örnek alınması gereken bir haslet. Siyasetin topluma bakan tarafı ne kadar güçlü tutulursa o kadar iyidir.
Bakan Göktaş da demografik değişimi yönetebilmek amacıyla 12 ilde doğurganlık ve anne babalık fikrine ilişkin saha araştırmaları başlattıklarını, bu yolla kuşaklararası farklılıkların kök nedenlerini daha iyi anlamayı ve toplumun ihtiyaçlarına uygun sosyal politikalar üretmeyi hedeflediklerini anlattı. Nüfus Politikaları Kurulu da bu amaçla oluşturulmuş zaten. Asıl hedef Ulusal Nüfus Eylem Planını hayata geçirmek elbette.
E-NABIZ VE E-OKUL MÜJDESİ
Bu vesileyle koruyucu ailelerin hayatlarını kolaylaştıran iki uygulamayı hayata geçirdikleri için de buradan teşekkür etmek isterim Bakan Göktaş'a. Zira kendilerine "çocuk" emanet edilen, evlatlarını hayatlarının gönüllerinin merkezine yerleştiren aileler bu vakte kadar evlatlarının sağlık ve eğitim durumlarını e-devlet üzerinden takip edemiyorlardı. Çocuklarımızı e-nabız ve e-okul sistemi üzerinden takip edememek, MHRS üzerinden doktor randevusu alamamak sadece kalbimizi kırmıyor, hayatın gündelik akışında da işimizi zorlaştırıyordu. O yüzden Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Mahinur Göktaş'a, Çocuk Hizmetleri Genel Müdürümüz Ayşegül Yıldırım Kaya'ya ve emek verenlere gönülden teşekkürler...