Aile, kadýna þiddet mekaný olarak tarif edilemez

Ama bu yanlýþa çoðumuz düþüyoruz. Aileyle ilgili kurulan hemen her cümle, kadýn karþýtý bir cenahta duruyormuþsunuz gibi ters yüz ediliyor anýnda. Son zamanlardaki tartýþmalara baktýðýmda, aileyle ilgili her çalýþmanýn, her teklifin; kadýn karþýtlýðý yerinde tepki aldýðýný görmek sarsýcý. 

Mütedeyyin kesim, her zaman aileci tezlerle baktý sosyal meselelere. Çünkü ilham aldýðý gelenek böyleydi. Hem Resulullah’ýn (s) önerdiði Ýslam toplum modeli aile üzerinden inþa edilen bir sosyal yapýydý, hem de Anadolu tarihinde boy göstermiþ milletlerin varoluþsal orijini aile çýkýþlýydý. Yani hem dini hem tarihi olarak, aileyle ilgili böylesine güçlü bir bellek baðý vardý insanýmýzýn.

Ama son aldýðýmýz virajda, aile, artýk mütedeyyin kesime de bir yük olarak gözükmeye baþlamýþ belli ki... Dalgalar halinde yükselen trendlerle uðraþacak yaþý aþtýðým için, bendeniz dalga gelip vuruncaya dek saðlam durmaya çalýþan kendi halinde birisiyim. Ayrýca aileyi þiddet mahalli olarak tanýmlayan hareket, dünya çapýnda bir güce sahip. Medya ve para yönetimi, uluslararasý network, sanat-bilim sansürleri derken, þahsen benim bu devasa dalgayla uðraþacak gücüm yoktur. 

Belki edebiyata has sezgilerle söylüyorum ki; bugünün kadýn haklarý ve aile eleþtirisi üzerinden gürül gürül çaðlayan coþkulu sel, yarýn için maalesef insansýz toplum sahiline çýkýyor. Toplumsal cinsiyet eþitliði fikrinin arka ideali olarak cinsiyetsiz toplum, kadýn ve erkek kimliklerini reddeder. Bu durum ilk elden kulaða hoþ gelen bir söylemdir. Geleneðimizdeki “kalbin esas oluþu” fikriyle de yakýn gibidir bu cümle. Erkeklik veya kadýnlýk bir üstünlük deðildir, Allah katýnda makbul olan kulluk bilinciyle Allah’a yakýn olmaktýr. Ama bu kul ile Allah’ýn iliþkisidir. Kul ile kulun iliþkisindeyse hukuk vardýr ve fýtratýn dengesiyle iþler kainat. Dünyadaki hayati döngüyü diþiler ve erkekler, bunlarýn kurduklarý aileler ve nesiller üzerinden kurmuþtur Yaratýcýmýz.

Ailesiz de çoðalabilir insanlar. Ama 2014 yýlýndan bu yana ailesiz çocuklarýmýzý bile yetiþtirme yurtlarýnda deðil, koruyucu ailelerin yanýnda veya sevgi evlerinde büyütmek istiyoruz. Çünkü devlet, kimsesiz çocuklara uzun yýllar saðladýðý barýnma imkanlarýnýn onlarýn yetiþme, geliþme ve saðlam duruþlu fertler olabilme yolunda istenilen baþarýyý elde edemediðini fark etti. Çocuklarýn yetiþtirme yurtlarýnda deðil de ailelerin yanýnda anne, baba rol modellerini örnek alarak, daha iyi yetiþeceði keþfedildi. Sevgiyi, paylaþmayý, empatiyi, mücadele ve merhameti, insan iliþkilerinde sahici temasý, çocuklarýmýz ancak ailelerinde öðreniyorlar.

Ailesiz çocuklarý aileli çocuk haline getirmeye çalýþýrken, aileleri kadýn karþýtlýðý ve suç mahalli olmak üzerinden daðýtacak politikalar, her þeyden evvel kendi içinde paradoks.

*** 

Liseli günlerimizde Cengiz Aytmatov’un “Beyaz Gemi”sini okurken hepimiz aðlardýk. Orada anne ve babasý ayrýlmýþ, dedesiyle yaþayan bir çocuðun yapayalnýzlýðý, dedesine olan sevgisi, baðlýlýðý ve annesinin yerine koyduðu bir masal kahramaný olan “ala geyik” vardý. Hikayenin sonunda alageyik zalim insanlarca paramparça edilir ve küçük çocuk bu ýzdýraba dayanamaz kendini sulara býrakýverir. Aytmatov bu içli hikayenin sonundaki dram için çok tepki toplamýþtýr, okurlarýndan aldýðý milyonlarca itiraz mektubuna verdiði cevapsa dikkat çekicidir, “Bir gün öldürecek alageyik de bulamayacaklar”. Çünkü bir gün aile diye bir þey zaten olmayacak manasýnda ürkütücü bir kehanettir bu. Ayný Aytmatov “Selvi Boylum Al Yazmalým”da zihinlerimize nakþetmiþtir; oysa “sevgi, emektir”..

Aile, evet kolay deðildir, tek yaþamaya benzemez. Emek ister, fedakarlýk ister, tahammül ister, dayanýþma ister, sevgi ister, saygý ister. Ama insanlarýn tümünün cinsiyetsiz birer robota dönüþtüðü, nesillerin üreme laboratuvarlarýnda üretildiði distopik bir gelecekten çok daha deðerlidir bu...