Nuh ALBAYRAK
Nuh ALBAYRAK
nuhalbayrak@star.com.tr
Tüm Yazıları

“Aile” tehdit altındadır; “terör” tanımı yeniden yapılmalıdır

Bitmeyen sıcak gündemlerle kaynayıp giden ama hızla büyüyen bir "aile problemi"miz var!

Hükümet, 2025'i "Aile Yılı" ilan etti. İlgili bakanlık 81 ilde 10 binden fazla program gerçekleştirdi. Ancak bu çabalar, geleceğimizin teminatı olan "aile"mizi kurtarmaya yetmedi.

Çünkü hastalık tam teşhis edilemedi!

Kaldı ki, iki asırdır devam eden "dış kaynaklı" hıyanetin birkaç yılda bertaraf edilmesi beklenmemeli. Ama "tehlike" doğru tanımlanmalı, isabetli tedbirler alınmalı ve istikrarla uygulanmalı!

AİLE DÜŞMANI "YENİ DÜNYA DÜZENİ"

Aile, öncelikle nüfus yani "insan" düşmanlarının hedefindedir.

Güç zehirlenmesiyle Firavunlaşan Tapınakçılar, kendilerine göre dizayn edilmiş "Yeni bir dünya" kurma saplantısıyla nüfusu azaltmaya çalışmaktadır.

Bu insanlık düşmanı projenin sahibi, Thomas Malthus isimli İngiliz'dir. "Malthusçuluk" denilen bu safsata, "Yoksulluğun asıl sebebi, nüfusun; geçim kaynaklarından daha hızlı artmasıdır. Bu yüzden istenmeyen nüfus, dünya savaşları ve salgın hastalıklarla yok edilmeli" şeklindedir!

Ancak dolaylı kayıplarla birlikte I. Dünya Savaşı'nda 40 milyon, II. Dünya Savaşı'nda ise 85 milyon kişi ölmüş ama Tapınakçıları tatmin etmemişti! Zira Fabianların akıl hocası Bertrand Russel, "Negatif nüfusu mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Dünya savaşlarının bu hedefe büyük bir katkısı olamadı. Belki biyolojik savaş daha iyi netice verebilir. Her nesilde bir 'salgın' olmalı" diyerek, Covid-19'a tam 50 yıl önce çağrı yapmıştı![1]

Neo-Malthusçuların 1980 yılında ABD Başkanı Carter'a sunduğu "Global 2000 Raporu"nda da, "Kıtlık kapıda" silahı kullanılmış ve en az 2 milyar insanın yok olması gerektiği savunulmuştu![2]

Oysa bu vahşi kapitalistlerin oluşturduğu yüzde 1'lik kesim, dünya gelirinin tam yarısını almakta; dünya nüfusunun yüzde 55'i ise, küresel gelirin sadece yüzde 1'i ile yaşamaya çalışmaktadır. Kaldı ki kapitalistler, savurganlığı yüzde 1 azaltsa dünyada açlık problemi kalmayacaktır!

TÜRK AİLESİ "ÇİFTE SALDIRI" ALTINDA!

"Türk Ailesi"ne yönelik saldırılara "İslâm düşmanlığı" da eklenmiştir!

Tanzimat'la başlayan "Türk milletini içten çökertme" hıyanetinin asıl hedefi "Türk ailesi"dir. Bu uzaktan kumandalı saldırılar, Cumhuriyet'in ilk yıllarında katlanarak devam etmiştir.

Çok manidardır! Fabian Cemiyeti'nin imha projesine paralel olarak, Türkiye'de de "Kadın hakları" ambalajlı bir operasyon başlatılmıştı!

"Kadınlara ekonomik özgürlük sunuyoruz, kocalarının kölesi olmaktan kurtarıyoruz" diyor ama acımasız kapitalizmin kölesi yapıyorlardı. Ayrıca, bu nasıl özgürlükse "Bizim dediğimiz gibi giyineceksin, bizim istediğimiz gibi yaşayacaksın" diye zorluyorlardı!

İlk bakışta "cazip" gelen bu kampanyanın asıl hedefi ise, aileye "dinamit" koymak ve kadını doğumdan uzaklaştırmaktı.

Buna ilaveten, bütün Türkiye'yi kapsayan bir "Nüfus Plânlaması Seferberliği" başlatmışlardı! Koç gibi şirketler bu kampanyaya destek yağdırmışlardı.

Birkaç Türkiye nüfusunu doyuracak bir gıda deposu olan Anadolu'da halk, "Bakabileceğiniz kadar çocuk yapın" oyunuyla kandırılıyordu! Doğan her çocuk, rızkıyla geliyordu ama CHP inkılaplarıyla cahilleştirilmiş Müslümanlar, bunu düşünemiyordu!

Devlet; yaylalara, tarlalara kadar gidiyor ve köylülere "Doğum Kontrolü" kursu veriyordu, ücretsiz "malzeme" dağıtıyordu.

Öyle bir algı yerleştirildi ki, "çocuk" sayısı, geri kalmışlık endeksiydi! Çok çocuklu aileler "köylü", çocuksuz aileler "modern" idi! Çokları bu "lejyoner kafası"nı hâlâ terk edemedi!

Rockefeller Vakfı, Nüfus Konseyi, Ford Vakfı ve Bill Melinda Gates Vakfı gibi operasyon merkezlerinin "kısırlaştırıcı aşı" üretmesi, gerçeği göstermişti ama çoktan iş işten geçmişti!

BİZDEKİ TAHRİBAT ÇOK DAHA HIZLI!

On yıllardır uygulanan bu kirli plân hedefine ulaşmış ve Türkiye'deki nüfus artış hızı dramatik biçimde düşmüştür. Yoğun "teşvik" uygulamalarına rağmen, son 20 yılda Avrupa'da doğurganlık hızının en çok düştüğü ülke, yüzde 1,5 ile Türkiye olmuştur.

Bu gerçeği ancak "ihanet" kelimesinin tarif edebileceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu imha kampanyalarının sonucunu şöyle açıklamıştır:

"Ülkemize büyük bir pusu kurdular. 1960'larda yanlış bir iş yaparak doğum kontrol sistemiyle Türk nüfusunu azalttılar. Bu, ülkemiz için savaştan daha büyük bir tehdittir. En iyimser projeksiyonlar bile, Türkiye nüfusunun 10 yıl sonra azalışa döneceğine işaret ediyor."[3]

Oysa, yok edilmekle burun buruna gelen milletler, bu tehlikeyi daha yakından hissetmektedir. Gazze'deki kadınların, bomba ve ölüm yağmuru altında bile "anne" olma çabasını doğru anlamayanlar, meseleye Yahudi gözlüğüyle bakanlardır!

KÖKTEN ÇÖZÜM(!) CİNNETİ: CİNSİYETSİZLİK!

Mutlaka hedefine ulaşma hırsıyla gözü kararan karanlık güçler, insan kaynağı olan "kadın" ve "erkek" mefhumlarını ortadan kaldırarak üremeyi "kökten" kesme çılgınlığına savrulmuştur!

"Toplumsal Cinsiyet Eşitliği" gibi ambalajlarla yutturulan sapıklığın öncülerinden Alfred Kinsey'in daha 1940'lı yıllardaki "cinselliği evlilik dışına hatta 'eş cins'ler arasına taşıyın" tavsiyesini uyguluyor; kadını kadınlıktan erkeği de erkeklikten çıkararak "aile" ve "doğum"u yok etmeye çalışıyorlar!

Demek ki neymiş? Bu hastalık, "doğuştan" veya "bireysel tercih" değilmiş! Bütün bu küresel yırtınmalar, bu sapıklığı yaymak içinmiş!

İşte bu sebeple, Lut Kavmini helak eden bir sapıklık "ilericilik" ve "medenilik" olarak gösterilmekte, her aileye girmesi için akla gelmeyen destekler verilmektedir. Bir Cumhurbaşkanı adayına "LGBT, aile yapısını bozmaz" dedirtecek noktaya gelmişlerdir!

"BİREYSEL SAPIKLIK" DEĞİL, TERÖR!

Bendeniz bu problemin, hâlâ doğru anlaşılmadığı kanaatindeyim.

Kimse kapalı kapılarla uğraşmıyor. Problem, bu ahlâksızlığın propagandası hatta dayatılmasıdır.

"Binde bir" seviyesini bile bulmayan bir kesimi "maske" gibi kullanarak LGBT sapıklığına "kader" zırhı giydirmek, insana ve İslâm'a karşı savaşanları "dokunulmazlık" korumasına almaktadır.

Her şeyin hızla değiştiği bir dünyada, küresel yıkım merkezlerinin hâlâ eski yöntemlerle saldırdığını zannetmek ahmaklıktır.

Aslında hızla büyütülen bu tehdit, yeni bir "terör" türüdür.

"Terörsüz Türkiye" söylemi, kimseyi gaflete sevk etmemelidir. Algısı çoktan başlayan "Kentli PKK"nın yanı sıra farklı "sosyo-kültürel terör" örgütleri, "silahlı terör"den kurtulan Türkiye'nin yeni tehditleridir!

İstanbul Aile Vakfı'nın "Toplumsal Cinsiyet Karmaşasında Kültürel Terörün Sosyalleşmesi: Sosyo-Kültürel Terörizm Olarak LGBT Lobileri Örneği" raporundaki şu tespit çok sarsıcıdır:

"Diyarbakır Anneleri'nin çocukları bir terör örgütü tarafından ergenlik şartları kullanılarak nasıl dağa kaçırıldı ise, LGBT ve benzeri yapılar da gençlerimizi aynı yol ile sosyo-kültürel terörün parçası haline getirebiliyor."

Bu yüzden "Terörsüz Türkiye" sürecinin hukukî zemini hazırlanırken, yeni tehditler ışığında yeni bir "terör" tanımı yapılmalıdır.

Aksi taktirde, bu saldırıların Türk milletini ne hale getirdiği yıllar sonra daha net anlaşılacak; ancak o zaman, koruyacağımız bir "aile" kalmayacaktır!

İlgili videomuz:

https://youtu.be/4zRnzO_ZeEY?si=IcxnO3cC0obdWW2h

[1] Mehmet Hasan Bulut, Yeni Dünya'nın Kurtları, IQ Yayıncılık, İstanbul 2018, s. 79-85.

[2] Gerald Barney, The Global 2000 Report to the President of the U.S. Entering the 21st Century, Pergamon Press, New York 1980, s. 11-13.

[3] KADEM 5. Olağan Genel Kurulu, Atatürk Kültür Merkezi, 19 Nisan 2025.