Son defa “İstanbul Sözleşmesi”nden bahsediyorum.
Bu sözleşme Avrupa Konseyi’nin, 1979 yılında BM’de kabul edilen ve “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” olarak sunulan CEDAW’dan esinlenerek hazırladığı bir metindir. Bu iki sözleşmeyi yansıtan düzenlemelerin taciz ve tecavüzü, kadına yönelik şiddet ve cinayeti önleyemediği, tam aksine geçimsizliklerin ve boşanmaların; daha da kötüsü kadın cinayetlerinin artmasına sebep olduğu görülmüştür.
Zaten aksi olamazdı.
Birey davranışlarını etkileyen dinamikler toplumdan topluma büyük değişim gösterir. Dolayısıyla hiçbir benzerliğimiz olmayan Batı toplumuna göre hazırlanmış bir düzenlemenin Türkiye’de olumlu sonuç doğurması eşyanın tabiatına aykırıdır. İstanbul Sözleşmesi’nde zikredilen “aile” terimi bile Türkçe metinde; bizim için kullanılmış bir ifadedir. Çünkü onlarda artık “aile” yoktur. Onun yerine aynı “ev”de yaşayan, farklı veya aynı cinslerden oluşan “partner”ler vardır.
Netice itibariyle bu metnin aslında kadına şiddet hatta tecavüz gibi bir derdi hiç olmayan, sadece; Türkiye’de de aileyi tamamen yok etmek, homoseksüellik gibi “insan”a da “İslam”a aykırı olan ahlaksızlıkları meşrulaştırmak isteyenlerin kullandığı bir kalkan olduğu net olarak görülmüştür. Cumhurbaşkanı Erdoğan da; “Nas değil ya, değiştiririz” ifadesiyle, milletin bu hassasiyetine gereken refleksi göstermişti. AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş da “Gerekli çalışmaların başladığı” ifadesiyle bu sürecin fiilen başladığı deklare edilmişti.
Durum bu kadar net olduğu halde, tam da sözleşmenin iptal edilmesini istemeyenlerin yaylım ateşine destek verircesine, kendi aramızda gereksiz bir tartışma başlatıldı, savunduğumuz değerlerle asla örtüşmeyen bir görüntü ortaya kondu.
Bizim o dönemde yaptığımız acizane sağduyu çağrılarımıza da, “Erdoğan’ın; sözleşmeyi iptalden vazgeçmek için(!) zemin hazırlama çabalarını destekliyorsun” gibi üzücü tepkiler verilmişti.
Nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’nin 19. Yıldönümü töreninde, “AK Parti milletimizin özlemlerinden ve taleplerinden doğmuştur. Bu partinin hamurunu milletimiz yoğurmuş, kumaşını milletimiz dokumuştur” şeklindeki ifadelerle başladığı konuşmasının ilerleyen bölümünde fitne bohçası haline gelen “İstanbul Sözleşmesi” meselesine de son noktayı koydu. Zaten, milletine bu kadar önem veren bir partinin millete kanser bulaştırmak için hazırlanmış bir tuzağa düşmesi beklenemezdi.
LÜTFEN YİNE OYUNA GELMEYİN
Şimdi, ailemizi düşündüğü için yerinde duramayan hırçın kardeşlerimize tekrar seslenmek istiyorum.
Sayın Erdoğan, Haçlıların yazdığı İstanbul Sözleşmesi yerine, kendi değerlerimiz ışığında yazacağımız yeni bir metinle yola devam edileceğini net ifadelerle açıklamıştır.
İstanbul Sözleşmesi istismarcısı yıkım ekibi bu konuşmadan hemen sonra harekete geçerek, “Erdoğan öyle demek istemedi, zaten bundan geri adım atmak mümkün değil” gibi algı operasyonlarıyla bu tartışmayı sürdürmeye ve geri adıma zorlamaya çalışıyor.
Lütfen oyuna gelmeyelim; artık bu konuyu kapatalım. Aile düşmanlarının fitne ateşine odun taşımayalım. Sayın Erdoğan bu yanlıştan dönüleceğini açıklamıştır; bizim için konu kapanmıştır. Merak etmeyin; kervan yürür…