O gece yaþananlarý ben, “Düþman askerlerinin Anadolu’yu iþgal teþebbüsleri dýþýnda benzerine rastlamadýðýmýz bir alçaklýk” diye ifade etmiþtim ama dün Cuma hutbesinde imam efendinin, “Hazret-i Adem’den bu yana böyle bir alçaklýk görülmedi. Firavun ve Nemrut bile ‘Ya Rabbi, biz inanmýyorduk, inananlara eziyet ettik, cezamýza razýyýz. Ama nolur bizi, inanýyoruz deyip de inananlara bizden beter zulüm yapan bu FETÖ’cülerle ayný yere koymayýn. Çünkü onlardan biz bile korktuk’ diyecekler” þeklindeki izahý sanki daha isabetliydi.
***
Mademki sýra dýþý bir belaya duçar olduk, hesaplaþma biçimi de olaðanüstü olmalý.
Onun için bu kalkýþma çok geniþ bir çerçevede ele alýnmalý, her þey ve herkes sorgulanmalýdýr.
O gece ile ilgili olarak þimdi bize anlatýlanlarýn da dizinin daha sonraki bölümlerine ait senaryolar olmadýðýný nereden bileceðiz?
O bakýmdan, Genelkurmay ve MÝT yönetimi ile Emniyet’in derinlikleri mutlaka sorgulanmalýdýr.
Bu teþebbüsü TSK’daki FSK’lýlar yapmadý; onlara yaptýrýldý.
Bu kullanýþlý lejyonerler sadece koçbaþýydý.
Yoksa o kafalar TRT’yi iþgal edip bildiri okutmaktan ötesini düþünemezdi.
Peygamber ocaðýný bile terörist yuvasýna dönüþtüren bu yapýnýn kökleri iþ dünyasýna, üniversitelere, medyaya, bütün kamu kurumlarýna, belediyelere, bürokrasiye hatta AK Parti’ye kadar uzanmaktadýr.
Bu sorgulamanýn istisnasý olmamalýdýr.
Çünkü bu yapý kumpasla, istismarla, tehditle devlet ve özel sektörün en stratejik noktalarýnda yapýlanmýþtýr.
Bunlarýn kumpas için kullanamayacaklarý hiçbir deðer yoktur. Buradaki paralel yargýda alt edemediklerini (sanki haþa mahkeme-i kübra hakimini de FETÖ’nün HSYK’sý atamýþ gibi) öbür dünya ile tehdit etmiþlerdir.
Bugün artýk kimin ne dediðinin hiçbir önemi yok.
FETÖ’cüler bile darbeye lanet okuyor.
O halde bugün darbe karþýtlýðý tek baþýna yeterli bir kriter deðildir.
Bir kiþi veya kurum hakkýnda bir yargýya varmadan önce onun 15 Temmuz ve hatta 17 Aralýk darbelerinden önce nerede durduðuna bakmak gerekir.
Þimdi demokrasi için(!) kanal kanal dolaþanlara çok dikkat etmelidir.
Evet, bu öyle bir bela ki, bertaraf etmek için herkes sorgulanmalý, kimse istisna tutulmamalýdýr.
Amaaa...
Kurunun yanýnda yaþ da yakýlmamalý, kolaycý toplu infazlardan kaçýnmalýdýr.
Elbette bu temizlik, pekmezi yoðurttan ayýrmak kadar zor bir iþtir. Ama zor olmasý masumlara zulmetmeyi meþru hale getirmez.
Çok dikkat etmelidir, bunlarýn en iyi yaptýðý þey kendi suçlarýnýn cezasýný baþkasýna çektirmektir.
Meþhur kýsadýr, Horasan Valisi Abdullah bin Tahir’in “hýrsýz” diye hapse attýðý kiþiler arasýnda masum bir esnaf varmýþ. Rüyasýnda sürekli tahtýnýn ters çevrildiðini gören Vali araþtýrmýþ ve hücresinde sürekli namaz kýlýp dua eden bu masum kiþiyi tespit ederek huzuruna çaðýrmýþ. Yakaladýklarý hýrsýzlardan birini kaçýran askerlerin, bildirdikleri sayýyý tamamlamak için bu gariban demirciyi de alýp getirdiklerini anlayýnca özür dilemiþ, ihsanlarda bulunup gönlünü almýþ ve uðurlarken de “Bir arzun olursa bana gel” demiþ. Demirci, “Hakkýmý helal ettim, hediyelerini de kabul ettim. Ama benim gibi bir fakir için senin gibi bir sultanýn tahtýný birkaç defa ters çeviren asýl sahibimi býrakýp sana gelmem” demiþ.
***
Ne pahasýna olursa olsun bu ülke bu zalimlerden kurtarýlmalýdýr.
Ama asýl hainleri kaçýrýp masumlarý cezalandýrmaktan da kaçýnmalýdýr.