AK Parti iktidarının 10 yılı

İstanbul Şehir Üniversitesi çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. AK Parti iktidarının 10 yılını farklı konu başlıklarında değerlendirecek olan uluslararası sempozyumda bugün ve yarın çok önemli bilim insanları tartışmalar yapacaklar.

 

AK Parti’nin siyasi kimliği, Kürt meselesine bakışı, kimlik siyaseti olgusu, sosyo-ekonomik değişim politikaları, dış politika meseleleri gibi konular 7 oturum boyunca tartışılacak. Açılış sunuşunu London School of Economics’ten Fawas A. Gerges’in yapacağı sempozyumun Türk siyasetinin gelişimine önemli katkılar yapacağını düşünüyorum.

***

AK Parti’nin ilk yıllarında özellikle batılılar iktidara gelme başarısı gösteren ve İslamcı olarak lanse edilen bir partiyi anlamaya çalışıyorlardı. Bilinmezlik ve risk ihtimalleri batılıları kaygıya düşürüyordu.Acaba çok hızlı yükselişe geçen bu parti, Türkiye’nin eksenini değiştirir, radikal politikalar izler, çağdaş dünyaya yüz çevirir miydi?

AK Parti’nin AB sürecindeki performansı ve makro ekonomik dengeleri düzeltmesi bu bilinmezliği bir şaşkınlığa dönüştürdü. 

 

Geçici bir başarı hikayesi olarak görülen bu durum, her seçimde daha da perçinlendi. Avrupa’nın ekonomik krizle debelendiği, Arap baharının bölgeyi sarstığı, Ortadoğu’da dengelerin hızla değiştiği bir ortamda bölgesel bir güç olarak ortaya çıkmaya başlayan Türkiye bu kez farklı açılardan mercek altına alınmaya başladı.

Türkiye başarısı ve AK Parti örneği ne ifade ediyordu?

Batının ve AB’nin yedeğinde tutulmak istenen, farklı gerekçelerle kendisinden uzaklaştırılmayan ama içeri de alınmayan bir ülke, eşit bir ilişki, güçlü bir ortak olarak sahneye çıkmaya, bölgesel bir oyun kurucu veya en azından etki gücü olan bir aktöre dönüşmeye başladı.

AK Parti, siyaset tarzı, politikaları ve örgütlenme biçimiyle İslamcı bir parti olmadığını, ancak normatif politikayı ve değer dünyasını önemsediğini gösterdi. AK Parti katı ideolojik bir hareket değil, daha yumuşak bir siyasi kimlikle, hizmeti ve insanı öne çıkaran bir yaklaşım geliştirdi. Nitekim AK Parti’nin aldığı oyun önemli bir kısmı siyasi kimlik aidiyetinden ziyade performansa ve hizmete verilen desteği ifade ediyordu.

AK Parti’nin yüzde 50 oya ulaşması onun kitle partisi olduğunu gösteriyordu. Çok farklı kesimleri bünyesinde toplayan bu büyüklükte bir kitle partisinin bu oranda normatif politikayı ve siyaset tasavvurunu öne çıkarabilmesi ilginç bir durumdu.

***

AK Parti madde-mana, gelenek-modernlik, güç-hak, dünyevi/uhrevi gibi ayrımlarda bir senteze gitti. Bu sentez, aynı zamanda tek boyutlu bakış açısını farklı olana açma, onunla barıştırma girişimi olarak da görülebilir. Muhafazakarlığı, İslamcılığı veya herhangi bir düşünce tasavvurunu demokratik dönüşüme tabi tutma başlı başına önemsenmesi gereken bir çabadır.

AK Parti tecrübesi, muhafazakarlıkla demokratlık arasındaki gerilim konularını mümkün olduğu kadar dönüşüme tabi tutmuştur.

Geleneği önemseyen muhafazakârlığın gelişime ayak bağı olan kimi ataerkil ve töresel alışkanlıkları törpülemesi demokratik entegrasyon açısından önemlidir. Kadının siyasi ve toplumsal hayattaki rolüne, birey-toplum/cemaat ilişkisine, özgürlük-eşitlik olgusuna bakışta AK Parti klasik muhafazakarlığın handikaplarını aşmaya çalıştı.

Şerif Mardin, bu süreci, İslamcılığın demokratik sistem içinde muhafazakârlaşması veya muhafazakârlığın siyasal sistem içinde demokratlaşması olarak yorumlamaktadır.

AK Parti muhafazakar demokrat terkibi geliştirirken bir sorgulama, özeleştiri ve dönüşüm süreci başlatmıştır. Özellikle AK Parti muhafazakarlığının radikalizmi, toplum mühendisliğini ve ütopik yaklaşımları reddetmesi önemli bir kazanımdır.

AK Parti iktidardayken muhalefet gibi protest, eleştirel, sorgulayan bir tutum takınabilmiş, muhalif dilin dinamizmini ve değişimin enerjisini kullanabilmiştir. İktidarda olan AK Parti sistemi dönüştürme çabalarında sistem mağduru ve muhalifi kesimlerin desteğini kendisine kanalize edebilmiştir. AK Parti hem sistemle sorunlu olan kesimleri sisteme entegre etmiş, hem de sistemi yapısal dönüşüme uğratarak demokratikleştirmiştir. Muhalefet partileri ise iktidar gibi statükocu ve değişim karşıtı davrandığından atıl, edilgen ve pasif kalmıştır.

AK Parti, küresel aktörlerle birlikte hareket ederken teslimiyet içine girmemiş, küresel sistemi sorgulayabilmiştir. BM’nin reformdan geçmesine yönelik söylemi buna örnektir.

İstanbul Şehir Üniversitesi’ndeki AK Parti sempozyumu tüm bu konuların tartışılacağı iyi bir zemin olacaktır.