Türkiye zor bir dönemden geçiyor ve bu zor dönemin en kritik meselesi, AK Parti’nin Doðu ve Güneydoðu’da son seçimlerde oy kaybetmesi yani Kürt seçmenin deðiþen tercihleridir.
Doðu Güneydoðu siyasi bakýmdan yönetilemeyince, Türkiye de yönetilemez hale geliyor ve bu mesele artýk Türkiye çapýnda bir mesele. Ýstanbul’da yaþayan Kürt vatandaþýmýzýn siyasi tercihleriyle, Diyarbakýr’daki vatandaþlarýmýzýn siyasi tercihleri arasýnda bir fark kalmadý ve bunun bir çok sebebi olmakla beraber, en önemli sebebi, Kobani üzerinden inþa edilen Kürt milliyetçiliðidir.
HDP son seçimlere gelinceye kadar, metropol þehirlerde, Kürt seçmenden, bölgede aldýðý oy oranýnda oy alamazken, bu seçimde aradaki farklar önemli oranda ortadan kalktý.
Ýzmir, Ýstanbul ve Akdeniz’de HDP’nin oylarýnýn ikiye katlandýðýna þahit olduk.
Bu tabloya bakarak þunu söylemek gerekir, Kürt/Türk siyasi iliþkileri hem Batý’da hem Doðu’da yeni bir evreye girdi.
HDP’nin, her ne hikmetse, genel baþkanýn yurt dýþý seyahatlerinin sonucunda belirlenen ve çözümü deðil, çözümsüzlüðü dayatan siyasi tercihlerini bir yana býrakacak olursak, bu evrede, Türk/Kürt siyasi iliþkilerini normalleþtirmek ve yeni Türkiye inþasý için, elimizde AK Parti’nin dýþýnda herhangi bir siyasi aktör, imkan ve güç yoktur.
Liderlik söz konusu olduðunda, bin tecrübe daha yaþasak, Türkiye’nin elinde Sayýn Erdoðan ve Sayýn Davutoðlu gibi, bu meselelere siyasi hafýza ve ortak tarihdaþlýk çerçevesinde bakabilecek baþka lider baþka devlet adamý yok, yetiþse iyi olurdu.
O halde, bu siyasi liderlikleri güçlendirmekten baþka da çare yok.
Etno/siyasi mücadelesini daða yaslamýþ ve öyle de inþa etmiþ PKK/HDP’nin siyasi hikayesi, asýl olarak Türkiye’nin demokratik tercihleri ve inkar politikalarýnýn sona erdiren reformlarý ve Öcalan’ýn Türkiyeci tercihleri nedeniyle normalleþirken, ayný hareketin, haziran seçimleri öncesinde, yeni bir hikayeyi bu defa Kobani üzerinden inþa ettiðine tanýk olduk.
AK parti’nin ise kuruluþundan 2010’a kadar Kürtler’e cazip gelen siyasi hikayesi, Kobani üzerinden sahaya sürülen yeni hikayeye göre zayýf ve cýlýz kaldý.
Buradan hareketle, Yüzyýl içinde tarihsel ve siyasal manada iki önemli karþýlaþmanýn yaþandýðý söylenebilir. Geçen yüzyýlýn baþýnda yaþanan Kemalizm ve Kürt Milliyetçiliði karþýlaþmasý ve bu yüzyýlýn baþýnda yaþanmaya baþlanan muhafazakar-demokrat düþünce ile Kürt milliyetçiliði karþýlaþmasý. AK Parti son karþýlaþmanýn tam ortasýnda kaldý.
AK Parti kitlesinin, Türküyle Kürdüyle , bu tarihsel ve zor karþýlaþmayý derinden hissettiðini kabul etmek gerekirse, her þeyden önce Kürt seçmenin yoðun olduðu yerlerde ve elbette Türkiye’nin dört bir yanýnda, siyasal kurumsallaþma ve temsiliyeti, deðiþen koþullarda, yeniden tasarlamak mecburiyetinde kalacaðý aþikardýr.
12 Eylül Kongresi bu bakýmdan bir fýrsatlar kongresidir. Ve sorun basitçe siyasi vitrinin þu ya da bu ölçüde deðiþmesi düzeyinde bir sorun deðildir.
HDP’ye oy vermiþ olsun ya da vermemiþ olsun, Kürtler, bugün Türkiye’nin üniter birliðini Türkler kadar korumaya kararlýdýr. Ama hayatýn her alanýnda hesaba katýlmak, istiyorlar. Yani temsil ve tanýnma hakký. Sanýrým ret ve inkar politikalarý, geçen yüzyýlda sýnýrlar çizilir, haklar belirlenirken, Kürtler’in payýna bir þeyin düþmemiþ olmasý, bugünün Kürt siyasi ve ulusal psikolojisinin, bir tanýnma ve temsil hakký olarak oluþmasýný saðlayan temel sebepler oldu. Ha þunu da söylemek gerekri ki, PKK/HDP’yle yarýþamayýz elbette. Ne baðýmsýzlýk ne de neye benzediði bile belli olmayan özerklik, çözüm olamaz. Ama Kürtler’in temsil ve tanýnma taleplerine iyi gelecek þeylerin yapýlmasý da gerekiyor.
AK Parti bütün bu kýrýlmalarýn ve sorunlarýn ortasýnda kalmýþ, ama muhatap ve muktedir konumundaki yegana partidir. Nüfuslarýnýn yarýsýndan çoðu, Batý’da ve Türk halkýyla iç içe yaþayan Kürtler’in sözünü ettiðim taleplerini, tek parti çatýsý altýnda demokratik zemine taþýyacak ve normalleþtirecek baþka bir siyasi gücü yok Türkiye’nin. Ne CHP’nin ne MHP’nin böyle bir iddiasý ve talebi söz konusu. HDP’nin yolu da doðrudan bölücülüðe ve ayrýþtýrmaya giden yoldur, her þeyden önce daha þiddetle meselesini dahi çözmeye yanaþmayan bir anlayýþýn yoldur.
Dolayýsýyla sorunumuz, sadece bir güvenlik sorunundan ibaret deðildir.
PKK bir jakoben harekettir. Milliyetçilikle filan ilgisi yoktur. Ama PKK, Kürt milliyetçiliðini Türkiye’de siyasi bir imkan olarak kullanýyor. PKK’ya Türk siyasi sistemi içinde tanýnan tolerans devam ediyor. Bu tolerans olmasa PKK bu mücadeleyi iki gün bile sürdüremez. Bunu AK Parti ve Erdoðan nefreti üzerinden yapýyorlar.
AK parti gerçekte HDP’yle deðil, KCK’yla mücadele ediyor. AK Parti’nin iþi kurumsal düzeyde ele almasý gerekiyor. Ak Parti’nin kurumsal inþasýný geliþtirmeden burada baþarýlý olabilmesi kolay deðil. Bölgede AK Partili olarak siyaset yapacak, ulusal çapta ve bir yüzü de Türkiye’ye dönük aktörlerin varlýðý çok önemli. ‘Yerel siyaset’ bugün artýk yerel imkanlarla çözülebilecek sýnýrlarda bulunmuyor, bu sýnýrý çoktan aþtýk. Merkezle yeni bir güven inþasý ve güvenin yenilenmesi çok gerekli.
12 Eylül Kongresi, bu bakýmdan aslýnda bir fýrsatlar ve imkanlar kongresidir.