Biri Türkiye’nin demokratik dönüþümü ve geliþimini hedefleyen proaktif siyasi parti, diðeri bu sürecin en önemli dinamik unsurlarýndan olan hizmet grubudur.
Bu gönüllü iþbirliði hem sandýða hem icraatlara yansýmýþtýr. AK Parti’nin gerçek manada iktidarýný saðlayan 12 Eylül 2010 referandumundaki olaðanüstü çabalarý yadsýnamaz.
Farklý siyasal tercihleri bünyesinde barýndýran cemaat, belki de ilk kez bu kadar yüksek oranda bir siyasi partiye yönelmiþtir.
Ortak paydalar güçlendikçe iþbirliði adeta kader birliðine dönüþmüþ, müesses nizam ve sivil uzantýlarýnýn ortak düþmanlýðýný kazanmýþlardýr.
Nitekim: Üç yýl önce kamuoyunun haberdar olduðu Ýrtica ile Mücadele Eylem Planý, müesses nizamýn tedavüldeki son oyunlarýndan biriydi. Özetle plan, AK Parti iktidarý ve Gülen cemaatini dövmeyi, mümkünse öldürmeyi tasarlýyordu.
Millet adýna devlet aygýtýna yeni bir ruh veren AK Parti ile paydaþý cemaat mensuplarýna yönelik böyle bir planýn varlýðý kimse için sürpriz deðildi.
Ayný þekilde PKK için de düþman safý belliydi. AK Partili yöneticileri kaçýrmaya, cemaat okullarýný basmaya baþladýlar. Zira bölgeyle devlet arasýndaki en güçlü aidiyet baðý, AK Parti ve dini/hizmet gruplarýydý.
Ne PKK ne BDP Kürtlerin tek temsilcisi oldu. Türkiye’nin ulusal ölçekte tek siyasi yapýlanmasý olan AK Parti bu hedefin önüne yüksek bir siyasi bariyer kurarken, “Kürtlerin uluslaþma bilincini Ýslamiyet önledi” diyen Öcalan/Karayýlan taifesi dini/hizmet gruplarýnýn kardeþlik projelerine çarptýlar.
Bir dönem Türk milliyetçileri arasýnda revaçta olan “þaman ruhu” gibi, Kürt milliyetçilerini “Zerdüþt” yapma projesi tutmadý.
Duygusal kopuþ
10 yýl boyunca nice fýrtýnalar atlatan bu kader birliði; MÝT ve Emniyet arasýnda KCK operasyonlarýna iliþkin görüþ ayrýlýðýnýn yaþandýðý Habur sürecinde örselenmeye, MÝT Operasyonu sonrasý çatýrdamaya baþladý.
Adý konmasa da sanki duygusal kopuþ baþladý.
Haklarýný teslim etmek gerekir, Ergenekon ve PKK’nýn beceremediði “ayrýþtýrmayý” bir nebze olsun baþardýlar.
Özellikle sosyal medyada yüksek profilli psikolojik harp yaþanýyor. Birileri de yangýna benzin dökmeye devam ediyor.
Oysa bu insanlar düne kadar ayný cephede müesses nizama karþý omuz omuza kader birliði içindeydiler. Öyle bir noktaya gelindi ki, inanýn kimin haklý kimin haksýz olduðunun fazlaca önemi kalmadý.
Testi çatlayýnca onarsanýz bile su sýzýntýsýný önlemin zorluðunu biliyorum, ama çatlatýp patlatýp faþ edercesine Ergenekon, PKK ve derin devletin deðirmenine su taþýmanýn büyük bir vebal olacaðýný hatýrlatmak isterim.
Her kim AK Parti veya cemaatin omzundan gönül köprüsünü topa tutuyorsa, bu köprünün ayaklarýna patlayýcýlar yerleþtiriyorsa buna fýrsat verilmemelidir.
Çünkü savaþýn galibinden ziyade kaybetme tehdidi altýndakiyle daha çok ilgiliyim. O da Türkiye’dir, geleceðimizdir.
Kaygýlarýmýzýn yersiz olduðunu düþünenler, toplumsal hafýzamýza baþvurabilirler. Geçmiþte bu tehlikeleri misliyle yaþadýk. Hatýrlayýn, Habur süreci, Ýrtica ile Mücadele Eylem Planý’nýn da gün ýþýðýna çýkarýldýðý bir dönemi kapsar.
Unutanlar için tekrar etmekte yarar var; 2009 yýlý darbe planlarýnýn güncelleþtirildiði kritik yýllardan biridir.
Geldi, geçti...
Ama MÝT Operasyonunun yol açtýðý komplikasyonlar Türkiye’nin umutlarý üzerinde Demogles’in Kýlýcý gibi sallanýr oldu.
Baþbakan özetle diyor ki: “Kimi özel yetkili hakim ve savcýlar çizmeyi aþtýlar, devletin iþleyiþine çomak soktular, verilen yetkileri suistimal ettiler.”
Siyasal tercihlerimiz ne olursa olsun, elimizi vicdanýmýza koyalým, bu sözlere itiraz edebilir misiniz?
Kesinlikle hayýr.
Ýþte size hizmetin en saðduyulu isimlerinden Hüseyin Gülerce’nin yorumu: “Maalesef bir savcýnýn özensiz, hatta biraz da güç bende tavrýyla attýðý adýmýn getirdiði bir kavþaktayýz.”
Buna itiraz eden olur mu? Asla...
Hepimiz tereddütsüz ortada bir sorunun varlýðýný kabul ediyoruz. Kimi güvenlik görevlileri, savcý ve hakimler, siyasi otoritenin kendilerine saðladýðý özgürlüðü sýnýrsýz kabul edip özel hesaplarýný araya karýþtýrdýlar.
Belki yabancý istihbarat örgütleriyle iþ piþiren veya derin devlet artýklarýyla piþti oynayanlar da vardýr aralarýnda...
O halde, sorunun varlýðýný kabul ediyorsak çözümü basit demektir. Kazalar yüzünden yollarý trafiðe kapatmýyorsak izlenecek yol ve yöntem de bellidir aslýnda.
Öfkeyle hareket edip demokratik dönüþüm projesi sonuçlandýrýlmadan özel yetkili mahkemeleri tümden sistem dýþý býrakmak yerine sistemi denetlenebilir hale getirmek gerekir.
Son 10 yýlda çeteler, darbeciler ve diðer suç örgütleriyle mücadelede özel yetkili mahkemelerin üstlendiði tarihi rol yadsýnamaz. Ergenekon’un diþleri sökülmeseydi, belki bugün AK Parti yoktu!
Sadece mevcut davalarý kastetmiyorum, terör ve darbe ihtimali minimize edilmeden özel yetkili mahkemelerin kaldýrýlmasý veya etkisinin sýfýrlanmasý, siyasi gücümüzün zayýfladýðý bir anda sistemde enfeksiyona yol açar.
O nedenle yeni düzenleme yaparken “göz çýkarmamaya” özen göstermeliyiz. Sakýnan göze çöp batar derler, siyaset dýþý kurumlar da bu hassasiyetle davranmayý bilmelidirler.