AK Parti ve kızım

Benim bir kızım var, 1986 doğumlu. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde ilk kez oy kullandı.

22 Temmuz’a giden süreci hepimiz hatırlıyoruz, “özde, sözde saçmalığı”, 367 kepazeliği ve en önemlisi de nedense yargıya taşın(a)mayan 27 Nisan muhtırası askeri dangalaklığı.

Temmuz 2007, ben İstanbul’dayım, kızım Bodrum’da.

Ve kızım 20 Temmuz gibi beni arıyor, benden bir Bodrum-İstanbul-Bodrum uçak bileti istiyor.

Bir günlüğüne İstanbul’a geliyor, Bodrum’u, denizi, plajı, akşam gezmelerini, arkadaşlarını iki gün dahi olsa bırakıyor, ilk oyunu kullanıyor.

O gece, seçim gecesi, ben televizyon televizyon dolaşıyorum, o da benimle beraber, yüzde 47 oy oranından çok memnunuz, darbe heveslilerine, sözde askerlere, sözde modernleşmecilere, muhtıracılara çok net bir siyasi cevap verildiği için.

Kızım da, bu cevapta karınca kararınca bir katkısı olduğu için çok mutlu.

22 Temmuz 2007 mutabakatı Türkiye için çok önemli, çok şey vaad eden bir mutabakat idi.

AK Parti, muhafazakar kimliği, muhafazakar Başbakanı, muhafazakar Cumhurbaşkanı adayı ve diğer kadroları ile kızımın da oyunu aldı.

Türkiye’nin temel şifresinin burada olduğunu görmüş idim; ortam, muhafazakar Erdoğan’ın AB sürecine verdiği muhteşem destek, mutabakat gerçekten çok hoş idi.

Umarım Türkiye bu mutabakatı tekrar yakalar zira aksi çok sevimsiz sonuçlara gebe gibi duruyor.

Sonra bir şeyler oldu.

Bu yaz bir seçim daha olsa kızımın tekrar benden bir THY bileti isteyip İstanbul’a, Bodrum’u, denizi bırakıp gelmek isteyeceği konusunda, kendisine sormadım ama, kuşkularım var.

Bu muhteşem mutabakat, bu sihir bir ölçüde bozuldu.

Daha doğrusu o heyecan kalmadı.

Kızımın oyu burada sadece bir sembol, bir mutabakat sembolü, söylemeye bile gerek yok.

Kızım ve kızım gibilerin oy oranının çok da önemli olmadığını gayet iyi biliyorum.

Ama burada oy oranından çok daha önemli başka bir şey daha var.

Muhafazakarıyla, olmayanıyla, tüm yaşam tarzlarıyla beraber evrensel standartlarda demokrasi ve hukuk devleti mutabakatı.

AK Parti oyları, yüzde elliyi aşsa bile, neden olmasın, homojenleştikçe, türdeşleştikçe işler daha iyiye gitmeyecektir.

Her iktidar partisi bir ölçüde heterojen, türdeş olmayan bir oy yapısıyla ülkeyi daha rahat yönetir, bunu iyi görmek şart.

Demokrasilerde ve hukuk devletlerinde oy oranı çok önemlidir, matematik diliyle gerekli koşuldur, ilk şarttır.

Ama, yine matematik diliyle yeterli koşul olmayabilir.

Temel hukuk prensipleri, evrensel insan hakları, temel hak ve özgürlükler oy çoğunluğunun üzerine yeterli koşulu oluştururlar ve bu temel hakların “bize göre”si olamaz.

Bir de bir ölçüde toplumsal mutabakat.

Kızımın ve benzerlerinin oyunu almadan da AK Parti iktidar olur, buna eminim.

Ama, o mutabakat, o heyecan kalmaz ise ülkeyi yönetmek, yüzde elliyi aşan oy oranları ile bile kolay olmayabilir.

Heyecan sadece kültürel olarak homojen bir kitlenin ise orada sıkıntı çıkar. 

Keşke kızım 22 Temmuz 2007 heyecanını kaybetmese idi.

O zaman, mesela, bu krizin çıkmayacağına, ekonominin daha hızlı büyüyeceğine, ülkeye senede en azından otuz milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı geleceğine eminim.

AK Parti de çok daha güçlü bir siyasal parti, çok daha güçlü bir iktidar olur idi.

Keşke.