AK Parti’de ara yüzler ve 2019 seçimleri

2013'te Gezi Parký kalkýþmasýyla baþlayan süreçte hedef Ak Parti deðil Erdoðan'dý. Taksim Meydaný, Erdoðan'ýn þahsýna ve ailesine yönelik aðza alýnmayacak küfürlerle donatýlmýþtý. Tüm illegal örgütlerin teçhizatlý olarak mevzilendiði, "bir kýsým" sermayenin yiyecek ve içecek gönderdiði, FETÖ'cülerin önce kýþkýrtýp sonra adli iþlem yapacak kimse bulunmasýn diye kameralarý kararttýðý, Batý medyasýnýn ise olaylar daha baþlamadan meydaný en iyi gören yerlere kameralarýný yerleþtirip 24 saat canlý yayýn yaptýðý o günler, ayný zamanda Türkiye'nin tüm geliþmiþlik endekslerinde en yüksek seviyeye ulaþtýðý dönemdi.

"Erdoðanfobi" o günlerde literatüre girdi. "Erdoðan'ý yedirmeyiz" de ayný þekilde. 17-25 Aralýk emniyet-yargý kumpasý, 7-8 Ekim Kobani kalkýþmasý, Hendek terörü-iç savaþ provasý ve nihayet 15 Temmuz kanlý darbe giriþimi... 2013'ten bugüne, tahmin edemeyeceðimiz þiddette olaylar yaþadý Türkiye ve tüm bu badirelere Erdoðan'ýn geri adým atmayan, her ne pahasýna olursa olsun direnen, tüm meydan okumalara daha büyük bir meydan okumayla karþýlýk veren iradesi sayesinde göðüs gerebildi.

15 Temmuz gecesi bu eðilmeyen iradeden ilham ve güç alan halk, emsalsiz bir kahramanlýkla FETÖ darbesini bertaraf edebildi.

***

Bu süreçte bir taraftan da Ak Parti içinde görev deðiþimleri oldu. Bu deðiþimin siyasette yeni bir dönem anlamýna geldiði, Erdoðan'ýn verdiði haklý savaþta bir hasar tespiti yapmak gerektiði, aslýnda biraz frene basýlsa Batý'nýn da Türkiye'ye bu kadar sert çýkmayacaðý, sorunun Türkiye deðil Erdoðan olduðu imasýný taþýyan yaklaþýmlar gündeme geldi. Bugün artýk zývanadan çýkmýþ bir görüntü arz eden Martin Schulz, "Biz Erdoðan'la anlaþmadýk, Türkiye Cumhuriyeti ile anlaþtýk. Biz Davutoðlu yönetimindeki hükümetle müzakere ediyoruz. Oldukça ciddi bir ortak" dediðinde ve bu sözleri elinde tabancayla ateþ eder bir görüntüsüyle birlikte yayýnlandýðýnda bu küstahlýða hak ettiði cevap verilmedi.

Erdoðan'la çalýþmak istemeyen Batýlý misyonlar, Doðu ve Güneydoðu'da dolaþýyor, "Çözüm sürecine dönebiliriz, ama Erdoðan'la olmaz" mealinde laflar ediyordu. Bunlar bilinmesine raðmen hemen herkes duymazdan görmezden geliyordu.

Tüm bunlarýn yanýnda teþkilatta da bazý rahatsýzlýkla baþ gösterince baþbakanlýk ve genel baþkanlýk koltuklarýndaki deðiþim yaþandý.

Bunca badirenin atlatýlmasýnda lider görevi görürken, içeride en aðýr sýfatlarla itham edilip terör örgütlerinin hedefi haline gelirken ayný zamanda siyaseten en güçlü olduðu dönemi yaþýyordu Erdoðan. Çünkü risk alýyor, zor dönemde konuþuyor, Türkiye'yi selametle çýkarmak için elinden geleni yapýyordu.

Ne var ki deðiþtirmek istediði eski sistemin tanýdýðý anayasal haklarý dahi kullanmayan bir pirifani cumhurbaþkaný olmasý isteniyordu kendisinden.

Siyaseten Erdoðan kadar güçlü olmadýklarý halde böyle bir vehme kapýlanlar zaman içinde bir adým geri çekilmek durumunda kaldý.

16 Nisan referandumunda AK Parti'den farklý olarak 'evet' deðil 'hayýr' cephesine yakýn durdu bu cenah. Þimdi ise Arap Baharý sürecinde AK Parti ile yakýnlaþan Ýslami kurumlarý da arkalarýna alarak 2019'da farklý bir oluþum içine girme ihtimalleri olduðu konuþuluyor.

Bunu bir siyasi harekete mi dönüþtürecekleri yoksa muhalefete "ahlaki bir eleþtirellik" kisvesiyle devam edip 16 Nisan'da olduðu gibi Erdoðan'a desteði kýrmak amacýyla mý yetinecekleri net deðil.

Cumhurbaþkaný Erdoðan'ýn AK Parti teþkilatý ve belediyeleri nezdinde baþlatmýþ olduðu "Yük olanlarla deðil yük alanlarla yola devam" çaðrýsý ve 2019'a kilitlemiþ kapsayýcý vizyonu birlikte ele aldýðýmýzda ikinci ihtimalin daha yüksek olduðu söylenebilir.