Türkiye’ye dönmeden daha Fas’ta aldýk haberini; Abdullah Gül Beyefendi, siyasete mi dönüyor? Hakan Fidan’ýn MÝT müsteþarlýðýný býrakýp aday olmasýyla birlikte yüzeye çýkan AK Parti’deki “yenileþme” hadisesinin ardýnda ne var?
***
Ýlk bakýþta paradoks gibi gelse de AK Parti’nin en güçlü dönemle en zorlu kavþaðý üst üste çakýþmýþ halde. Sadece aday adaylarýnýn patlama seviyesindeki çokluðu ve farklý yapýsýna baktýðýnýzda bile AK Parti’nin ardýndaki geniþ destek ve revaç ortada.
AK Parti’nin köklerinden gelen damarla, bugünkü gürbüz aðacýn cesametini kýyasladýðýnýzda, yüzde 22’lerdeki Milli Görüþ geçmiþiyle, yüzde 50’lerdeki günümüz gerçeði arasýnda birkaç partilik boy farký var neredeyse... Yani AK Parti, evet kökeninde böyle bir geçmiþi taþýsa da bugün baþka bir þeydir. Yüzde 30’luk bant civarýnda tecessüm eden o çok renkli destek artýþý hakkýnda zihin yormak gerek.
AK Parti bu büyümeyi, “muhafazakar demokrasi” þeklinde adlandýrdýðý ve fakat içini entelektüel manada doldurmaya pek de vakit bulamadýðý deklarasyona mý borçlu? Bu soruyu sormakta haklýyýz zira bizde siyasallaþmanýn doktriner dayanaðý halen çok önemlidir. Yani her partinin dayandýðý bir davasý, hikayesi olmasýný bekleriz genelde.
AK Parti’deki büyümeyse, iþte o alýþýk olduðumuz “dava” veya “misyon” onayýyla deðil, “hizmet”e dayalý “Tayyip Erdoðan liderliði”ne, orkestrasyonuna yaslanmýþ baþka bir çoðalma sosyolojisine sahip.Birbirinden farklý hatta tezat isimleri bile ayný çatý altýnda toplayabilen bu siyasi hareketin, bu ebruli desenin taþýyýcý teknesidir Erdoðan.
Üç dönem jest kararý ve Baþkanlýk Sistemi’nin halledilememiþ olmasý, büyüme matrahýnda “en”lerine gelip dayanmýþ bu partinin en büyük problematiði olarak gözüküyor. Bu noktada parti içinde kuþaklar ve vizyonlar arasý uyumu, arabuluculuðu, merkezçek usareyi gerçekleþtirecek isimler çok önemli...
Ahmet Davutoðlu Hoca, geçmiþinden bugüne Ýslami hareketin deðer verdiði, güvendiði bir isim. Lakin Bülent Arýnç, Abdullah Gül, Mehmet Ali Þahin gibi siyasetin dominant liderine uyum konusunda çokça sýnanmýþ biri deðil. Akademisyen geçmiþinin bariz ve doðal yükünü meydanlardaki son performansýyla siyasete uyumlu hale getirmiþ gözüküyor, teþkilatlarýn desteði de aþikar... Siyasi hakimiyetin paylaþýmý konusunda ciddi tolerasyon sýnavýysa oldukça aðýr...
***
Bu baðlamda Þark siyasi geleneðindeki “Ýkinci Adam” metaforunu ve deðerini hatýrlamakta fayda var.
“Ýkinci Adam” yaptýðý tarihi iþle kýyaslanýnca, cidden haksýzlýða uðramýþ bir kavramdýr. Satrançtaki Vezir’dir o mesela veya Nizam’ül Mülk’tür... Siyasetnameyi yazmýþ, Büyük Selçuklu saatini kurmuþ adamdýr o sözgelimi. Mülke yani devlete nizam verir. Ne Alparslan ne Melikþah’týr, lakin müesseseleþtirdiði büyük siyaset, Doðularýn devlet geleneðini kurmuþtur. Ýkinci adam, kurumlaþma demektir, cüz’i iradenin baþarýsýdýr. Ýkinci Adam, eserleþmedir.
AK Parti’nin yaþadýðý “Ýkinci Adam” kritiði, gerçek anlamda kurumsallaþmasýnýn, eserleþmesinin de kavþaðý gibi gözüküyor þu halde...
Ýþin daha çarpýcý kýsmýysa bu mesele parti içi bir hadise olmanýn ötesinde. Çünkü Türkiye, hem bölgesel hem küresel krizleri sað selamet atlatmanýn zorlu bileþkesinde, pek çok fay hattýnýn kesiþtiði bir kavþakta oturuyor.
AK Parti büyümesini ve halk desteðini, sevilen bir lider üzerinden kurdu. Büyüme ve destek konusundaki doygunluk haddiyse, siyasetin uzamý hakkýnda zihin yorulmasýný gerektiriyor.
***
Fas’ta Endülüs þahikasý mimariyi seyrederken de benzeri þeyleri düþündüm. Eserle eser sahibi arasýndaki iliþkiyi. Bizler gelip geçici fanileriz, geride býrakacaðýmýz eserler bile çoðu kez bizden daha uzun ömürlüdür. Krallar ve Evliyalar, isimsiz gariplerle ayný topraðýn altýnda uyumaya çekiliyor vakit gelince. Siyasetin uzamýný, hayýrlý eser olarak yad edilecek hizmetlere teksif etmek... Siyaseti ne pahasýna olursa olsun kazanmaya endeksli güç arenasý olmaktan çýkartmak gerekiyor... Ýyi Ýkinci Adam’lara ihtiyacýmýz var...