AK Parti’den gecikmiş bir olumlu hamle

Doğrudur, demokrasi sandık demektir ve sadece sandık demektir. Ama bir de hukuk devleti diye bir kavram vardır ve bu kavram da en azından demokrasi kadar önemlidir .

En azından diyorum zira her demokrasi hukuk devleti olamayabiliyor ama bir hukuk devleti MUTLAKA demokrasiyi içeriyor.

Anayasamızın ikinci maddesinde dört ilke benimsenmiştir: demokrasi, hukuk devleti, laiklik ve sosyal devlet.

Ergenekon ve Balyoz belaları 2003-2008 arasında bir musibet peşinde koşarlarken Sayın Başbakan Erdoğan çok doğru bir ifadeyle bu dört kavramın eşit değerlere sahip olduğunu, beraber kullanılmaları gerektiğini, birisinin diğerine tercih edilemeyeceğini meydanlarda söylüyordu ve çok da doğru söylüyordu.

Yanlış izlemedi isem, Sayın Erdoğan bu kavramların beraber, birini diğerine tercih etmeden telaffuz mecburiyetini aktif ve pasif darbecilerin her fırsatta “laik Cumhuriyet” tabirini kullanmalarına karşı söylüyordu.

Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Sezer, yüksek rütbeli askerler, CHP yöneticileri ısrarla “laik Cumhuriyet” ifadesini kullanırlarken, Sayın Erdoğan “demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” ibaresini tercih ediyor, böylece Türkiye için, devlet için çıtayı daha da yukarı çekiyor, tek niteliği, laikliği vurgulanan Cumhuriyet kavramının çok da matah bir şey olamayabileceğini ima ediyor, tekraren belirtiyorum, çok da doğru söylüyordu.

Bugün de, lütfen, o doğru çizginin, tüm bu kavramların ancak beraber kullanıldıklarında anlamlı olabileceği çizgisinin gerisine düşmeyelim, sandık mı (demokrasi), özgürlükler mi (hukuk devleti) gibi 2013 Türkiye’sine yakışmayan soruları kendimize bile sormayalım, sandık ve özgürlüklerin beraber yaşama geçtiği bir ülkenin yurttaşları olma idealini, hedefini her günden daha fazla dile getirelim, hem milli iradeye (sandık, demokrasi) hem de temel hak ve özgürlüklere (hukuk devleti) uzanan, uzanabilecek ellere beraberce karşı çıkalım.

AK Parti’nin 2002-2011 arasında sergilediği muhteşem hukuk devleti iyileştirmelerinin 2011 sonrası bir duraklama sürecine girdiğine yönelik rivayet var; unutmayalım çağımız imaj çağı.

Geçen hafta basına yansıyan AK Parti mahreçli haberlerden bu sürecin tekrar hızlanabileceğine yönelik sinyaller alıyoruz.

Bu haberlerin en önemlisi, şayet sivil anayasa sürecindeki tıkanma resmileşirse, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu gibi siyasi sistemin temelini oluşturan iki Kenan Evren kanununda önemli değişiklikler yapılacağı haberi.

Malum, mevcut Siyasi Partiler Kanunu tüm partilere atatürkçü olma mecburiyetini getiren, tek tip kültürü empoze eden, siyasi partilere Diyanet İşleri Başkanlığı konusunda farklı bir pozisyon almayı yasaklayan, vs. bir kanun.

Bu kanunla ne demokrasi olur, ne de hukuk devleti.

Seçim kanunundaki yüzde on barajı da, bırakın siyasi mülahazaları, vicdanları rahatsız eden bir baraj.

Unutmayalım, temsil özelliğini yitiren bir sistem, istikrar misyonunu da yerine getiremeyebilir; 2011 seçimlerinde ciddi bir temsil sorununun yaşanmamış olması (statik olarak) bundan sonra da böyle olacağının garantisi değil.  

Siyasal Partiler Kanunu, Seçim Kanunu hemen değişmeli, AK Parti de, şayet uzlaşma ihtimali sıfırlanır ise, kendi anayasasını TBMM’ye en kısa vadede getirmelidir.

Demokratik, laik bir sosyal hukuk devletini, tüm unsurlarıyla, birini diğerine tercih etmeden, hatta tanımlarını daha da genişleterek, daha da özgürleştirerek daha ilerilere taşıyalım.