AK Parti'nin 23 yaşı ve geleceği

Kurulduğu 14 Ağustos 2001'den bir sene sonra girdiği ilk seçimde iktidar olmuş ve o günden bugüne kesintisiz şekilde ülkeyi yönetmiş olması hasebiyle AK Parti, bir tek Türkiye'de değil dünyada da istisnai bir parti. Sadece bu yönüyle bile siyasi partiler literatüründe önemli bir yere sahip.

Bu vesileyle AK Parti'nin Türkiye siyasetindeki yeri, başardıkları, başaramadıkları ve bugün itibariyle bizatihi AK Parti'nin kendisi için de önemli olduğunu düşündüğüm birkaç hususa değinmek istiyorum.

22 yıldır iktidarda kalmayı başarmak, üstelik bunun önemli bölümünde oylarını yükselterek halktan onay almış olması, AK Parti kadrolarının sosyolojiyi iyi okuduğunu, toplumu anladığını, değişim talebini iyi yönettiğini gösteriyor. İdeolojik rekabet duygusuyla bakmayan herkes bunu teslim edecektir. AK Parti'nin politikalarını beğenmeyenler için de ortada gözle görülür, sandık çıkışlı bir başarı var. Ve bu başarı, "EYT lobisi"ne tabiri caizse yenilene kadar, popülizme pirim vermeden kazanılmıştır. Yani AK Parti hükümetleri kalkınma, eğitim, sağlık, güvenlik vs alanlarındaki planlı icraatları ve vaatleriyle kısaca kendi programlarıyla halkın onayını alabilmiştir.

Sadece girdiği seçimleri değil, referanduma götürdüğü anayasa değişiklikleri için de halkın onayını almış bir parti olarak köklü reformlar yapabilmiştir. Bu anlamda "iktidarda ama muktedir değil" denilen öncülü partilerin kaderini yaşamamış ve Türkiye siyasetindeki cam tavanları kırmayı başarmış bir partidir. Bilindik ifadeyle söylersek siyasetin üzerindeki her türlü vesayeti kaldırmış ve buna halkı ikna etmiştir. 15 Temmuz darbe girişimine karşı halkın sokağa çıkması; AK Parti'yi bir fikir olarak meydana getiren 28 Şubat koşullarının, 27 Nisan e-muhtırasına pabuç bırakmayışının, 17-25 Aralık'taki emniyet yargı darbesini görebilmiş olmasının bir sonucudur.

AK Parti toplumun yüzde 70'e yakınının en az bir kere oyunu alabilmiş tek partidir. Bu yönüyle de en geniş toplumsal tabana hitap edebilen bir mutabakat partisidir. Kurulduğu günden bugüne, zaman zaman sol ve liberal kesimin de desteğini alan, sağda sıralayabileceğimiz tüm eğilimleri ve farklılıkları kendi potasında eritebilecek bir siyaset markası olabilmiştir.

Türkiye markasını büyütmüştür. Kimileri bunu "Türkiye'nin düşmanlarını artırdı" diye okuyacaktır, ama şu bir gerçek ki bu düşmanlığın sebebi, Türkiye'nin eksen ülke olmaktan çıkmak ve miğfer ülke olmak çabasıdır.

Arap Baharı sürecindeki dış politikanın maliyeti çok olmuştur ancak farklı ne yapılabilirdi, ona bakmak gerekir? Daha iyi seçeneklerin tercih edilmediğinden emin olmadığımız müddetçe bu konuda ihtiyatlı olmak durumundayız. Zaten yaydan çıkmış bir ok varken İran-Esed hattında mı kalacaktık yoksa baba Esad'dan beri zulüm altında olan halkı mı destekleyecektik. Bugün olsa yine mazlumdan yana tavır alırdık. Ama şunu açık yüreklilikle söylemek gerekir; Suriye iç savaşının bizim de başımız örülmeye çalışılan bir çorap olduğunu dönemin dış politika danışmanları ve bakanları belli ki fark edemedi. İran'ı hafife aldı, Rusya'yı öngöremedi, ABD'ye fazla güvendi. Bu başlı başına konuşulması, muhasebe edilmesi gereken bir husus.

AK Parti 23 yılın sonunda Türkiye'nin devlet kapasitesini geliştirdi. Sadece MİT'in katettiği gelişim bile bunu anlamak için yeterli. Ayrıca bir siyasi parti olarak Türk siyasetinin de kapasitesini geliştirdi. Hiçbir şey yapmadıysa muhalefet partilerine, en çok da CHP'ye siyaset yapmayı öğretti!

Orduyu göreve çağıramayacağını anlayan bir CHP var artık. Din düşmanlığı yaparak bu ülkede iktidar olunamayacağını da az çok anlamış gözüküyor.

AK Parti'yi, Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan ayrı değerlendirmek mümkün değil. Evet, AK Parti bir lider partisi ve partinin kendini geleceğe taşıması noktasında en büyük şansı yine Genel Başkanı.

Erdoğan'ın oyu her zaman partisinden fazla oldu. Bu durum, AK Parti'nin kendini yenilemesinde bir imkan olacaktır kanaatindeyim.

Erdoğan karşıtlığının muhalefeti konsolite ettiği gerçeği bir yana Tayyip Erdoğan ismi, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini ve sağdaki tüm renklerin buluşabileceği makul siyaseti temsil ediyor.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden geri dönülmeyecekse AK Parti'nin merkez sağda şemsiye parti olarak yeni mutabakatlara daha açık bir döneme girmesi gerekiyor. Tayyip Erdoğan'ın karizmasıyla başarılan farklılıkları partide bir araya getirebilme kabiliyetinin AK Parti'de kurumsallaşması lazım.

Enflasyonun düşmesi ve ekonomik verilerin pozitif seyretmesi halinde, 2025'in sonunda AK Parti'nin yapısal ve kurumsal bazı değişim hamlelerine başlayacağını tahmin ediyorum.

23 yıl boyunca Türkiye'yi yönetebilmiş bir parti kendi kurumsal değişim sürecini de yönetebilecektir.