AK Parti’yi İhvan’a benzetenler

Mısır’da gerçekleşen askerî darbeye en sert tepkiyi Türk hükümetinin vermesinden yola çıkarak AK Parti ile İhvan arasında benzerlikler bulan, hatta özdeşlik kuranlar çıktı. Aynı şekilde Mısır ordusuyla Türk ordusunun motivasyonları arasında paralellikler kuruldu.

Bu analizlerde doğruluk payı yok değil. Özellikle AK Parti tabanının askeri darbelerden en fazla zarar gören kesimlerden biri olarak Mısır’daki İhvan tabanıyla özdeşlik hissettiği söylenebilir. AK Parti hükümetinin Kahire’deki askeri müdahaleye en sert şekilde tepki vermekten imtina etmemesi de kısmen bununla bağlantılı sayılabilir.

Ama aynı zamanda İhvan yönetiminin Türkiye’yi örnek alan ve hatta bizzat Türkiye’nin destek verdiği bir demokratikleşme “model”inin temsilcisi olduğu kadar iki ülkenin bölge politikalarında birbiriyle örtüşen yaklaşımlara sahip oldukları da hatırlanırsa Türk hükümetinin tepkisinde rasyonel bir boyut olduğu anlaşılacaktır.

Diğer yandan İhvan-ı Müslimin 80 yıl önce kurulduğu Mısır dışındaki bölge ülkelerinde de kolları bulunan büyük bir cemaat. Tek ilgi alanı da siyaset değil. Orta sınıftan dindar insanların toplumdaki modernleşmeye ve devlet seçkinleri eliyle yürütülen tepeden inme sekülerleştirme politikalarına reaksiyonları bu hareketi doğurdu. Bu bakımdan Türkiye’deki Risale-i Nur hareketine benzerliğinden söz edilebilir. İhvan’ın daha kitlesel bir hareket olması ve bu yönüyle belirli bir dönemden itibaren daha politik bir karakter kazanması bir tarafa, her iki hareketin de eğitim ve neşriyat yoluyla toplumun aydınlatılmasını hedeflemesi, tasavvufu ve irfan geleneğini reddetmeyen bir Sünni çizgiyi benimsemesi aralarındaki benzerlikler.

Zaten Bediüzzaman Said Nursi’nin de Mısır’daki İhvan hareketini uzaktan sempatiyle izlediği, hatta Hasan El Benna’nın vefatını duyduğunda üzüldüğü söylenir. Türkiye’deki İslami hareketler üzerinde derin etkileri olan Seyyid Kutub gibi İhvan-ı Müslimin hareketine mensup düşünürlerin eserlerini Türkiye’de ilk yayınlayanların da “Nur talebeleri” olması tesadüf olmamalıdır. Ancak aynı şekilde İhvan hareketinin Türkiye’deki Milli Görüş hareketiyle benzerlikleri veya paralellikleri de aşikâr.

Bununla birlikte bütün bu benzerlikler nihayetinde Türk toplumuyla Mısır toplumu arasındaki benzerliklerden kaynaklanıyor. En temel benzerlik, kabaca tanımlanacak olursa, dindar orta sınıfın modernleşmeye, daha doğrusu modernleşmenin yol açtığı toplumsal yozlaşmaya reaksiyonu...

Ama iki toplum arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da var ve bu farklılıklar iki ülkedeki dinî ve siyasî akımlar arasındaki farklılıkları da belirliyor. Belki Mısır’ın geçmişinde sömürge deneyimi olmasının da etkisiyle bu ülkedeki İslami akımlar Türkiye’deki benzerlerine nazaran daha sert ve daha içe dönük bir karakter taşıyorlar.

Evet, her iki ülkede de İslami akımları legal siyasetin dışına itmeye yönelik müdahaleler oldu. Hiç değilse 28 Şubat askeri müdahalesi doğrudan İslamcı siyaseti tasfiye amacına yönelik olarak gerçekleştirildi. Ama Türkiye’deki demokrasi deneyimi nispeten daha eski tarihlerde başladığı ve İslami cemaatlerin ciddi bir bölümü 1946’dan itibaren merkez sağ partiler kanalıyla legal siyaset içinde iyi kötü yer alabildikleri için Mısır’daki gibi “legalite” problemi yaşanmadı çok fazla.

Sosyo-kültürel farklılıkların bir diğer örneği Mısır ordusuyla Türk ordusu arasındaki farklılıkta tezahür ediyor. Görüyoruz ki Mısır ordusunun temel motivasyonu laikliğin korunması değil. Mısır’da darbe yapan genelkurmay başkanının eşinin başörtülü olması bazılarımızı çok şaşırttı. Bizde olsa eşi başörtülü olan bir general darbe yapmazdı! Çünkü darbe denilen şey zaten başörtüsünün temsil ettiği anlayışa karşı yapılırdı.

Böyle düşünenler Mısır’da da durumun aynı olduğunu düşündüler. Oysa darbenin İslamcılara karşı yapılmış olması ülkeyi laikleştirme amacıyla yapıldığı anlamına gelmiyor. Arkasındaki uluslararası destek ve bağlantılar bir tarafa, Mısır ordusunun tutumunun en başta iktidardan uzak tutulması gerektiği düşünülen toplumsal zümreleri pasifize etmeye yönelik olduğu ve esas olarak kurulu düzenin korunmasını amaçladığı söylenirse daha doğru olur.