Akıl Defteri tutmak

Belleğe güvenilmez... Bellek mükemmel değildir. Hatta yeterince iyi bile sayılmaz. Polise sor, görgü tanığı güvenilir değildir... Bellek bir odanın biçimini ya da bir otomobilin rengini değiştirebilir. Bir kayıt değil, yorumdur. Anılar değişebilir, dönüşebilir, eğer somut kanıtlara sahipsen geçersizdirler.”

Son günlerde sinema dünyasında giriştiğimiz tartışma bana Memento / Akıl Defteri filmini anımsattı. Memento parçaları yerine kondukça büyük resmi ortaya çıkaracağına gizleyen bir yapbozdur. Sahnelerin kronolojik sırasıyla oynar; aynı karakterin öyküsünü, paralel kurguda iki ayrı yöne doğru akacak şekilde anlatır yönetmen Christopher Nolan. Filmin 15 dakikada bir her şeyi unutan ama onu bu hale getiren, karısını kaybettiği saldırıyı ve öncesini unutmayan kahramanı Leonard hakkında bildiğimiz hiçbir şey doğru değildir. Somut kanıtlar sandığı bilgileri ve hayatını devam ettirme ilkelerini vücuduna dövme yaptıran Leonard’ın aslında kim olduğu belirsizdir. Kendilerini çarçabuk unutmasını fırsat bilip uygun ipuçlarını ona notlar, fotoğraflar ve dövmelerle ileterek onu yönlendiren kişilerin tetikçisi olur. Bazen de kendini özellikle yanlış yönlendirir başka bir intikam uğruna, karısının katili olarak başka birini hedef seçip belleğini buna programlar!

Peki gerçekten öyle bir olay yaşamış mıdır? Belki de akıl hastasıdır. Her şeyi uyduruyordur...

***

Filmin ilk imgesi kanlı bir saldırının develope olmuş polaroid fotoğrafıdır. Onu tutan el salladıkça kaybolur... Filmin geriye sardığını anlarız. Kahramanımız fotoğrafı çeker, kan akar, boş kovan yerdedir, vurulan adam yerdedir, gözlüğü yerdedir... Kovan namluya, gözlük adamın yüzüne döner. Cinayet anını görürüz.

Cinayeti işleyen Leonard bir motel odasında uyanır. Ne kadardır orada olduğunu bilmez. Otomobil anahtarı elindedir. Kimbilir kaçıncı kez durumunu açıkladığı resepsiyoniste altında Teddy yazan bir polaroid fotoğraf gösterir. Tam o sırada Teddy gülümseyerek kapıdan girer “Lenny!”. “Adım Leonard”  diye cevap verir kahramanımız. Terk edilmiş bir depoya gitmek ister, orada polaroid fotoğrafı ters çevirir. Üzerinde “Yalanlarına inanma, aradığın o, öldür!” yazar Teddy için! Leonard’ın aradığı şeyin başına ne geldiğini anlamak olduğunu tetiği çekmeden önceki diyalogdan anlarız. Filmin her sekansı olayı bir süre geriye götürür.

Kronolojik sırayla diğer öyküye paralel anlatılan, siyah beyaz çekilen motel sahnelerinin ikincisinde “Eğer başarmak istiyorsan gerçek bir sisteme ihtiyacın var. Kendi el yazına güvenmeyi bir şekilde öğreniyorsun. Hayatının önemli bir parçası haline geliyor. Kendine notlar yazıyorsun. Onları nereye koyduğun ayrıca önemli oluyor” der anlatıcı Leonard. “Eğer bir bilgiyi kağıt yerine vücuduna yazıyorsan senin için önemli olmalı”.

Vücudu, her biri hatırlaması gereken şeyleri yazdığı dövmelerle doludur! “Memento”, zamanda geriye doğru attığı her adımda izleyicinin öykünün gidişatına başka bir anlam yüklemesine neden olur. Parçaları birleştirdikçe kimin neye yol açtığı daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Hatta finalde bile!

Leonard’a göre karısına tecavüz edip öldüren saldırganlardan birini vurmuştur ama diğeri kafasına darbe indirince belleğini yitirmiştir. Olaydan öncesini hatırlar ama sonra olanlar için sürekli dövme gerekir. En fenası da karısının ölümünü dün gibi hatırlayıp sürekli intikam peşinde koşmasıdır. Teddy’nin onun durumunu kullanıp cinayetler işleten yozlaşmış bir polis olduğunu anlarız. Natalie adlı kadının Leonard’ı manipüle edip sevgilisini ona öldürttüğünü anlarız. Filmde açığa çıkan her bilgi başka bir bakış açısı kazandırır izleyiciye.

Gerçekte ne olup bittiğini ancak filmi çözümleyip sahneleri oluş sırasına dizersek kavrarız. Hani bazen dümdüz film izlemeye alışmış izleyici film eleştirmeni ne işe yarar diye sorar ya... İşte böyle filmleri açıklamaya yarar.