Muharrem Ýnce diyor ki, “Bana kumpas kuruldu...”
Bir de “diyemedikleri” ya da “demek istedikleri” var... Bunu da, karine yoluyla dediklerinden çýkarýyoruz.
Dediði þu: “Bana kumpasý Kemal Kýlýçdaroðlu kurdu.”
Kýlýçdaroðlu’na bakarsanýz, hiç oralý deðil.
Gazeteci Talat Atilla’nýn imalarýna raðmen (aldýðý bilgiyi Kemal Kýlýçdaroðlu’na doðrulattýðýný, daha sonra Rahmi Turan’la paylaþtýðýný söylüyor) suskunluðunu koruyor.
Peki, Muharrem Ýnce’nin söyledikleri doðrulanýrsa, yani “kumpas”ýn arkasýndaki ismin Kýlýçdaroðlu olduðu ortaya çýkarsa bu “suskunluk” bir “itiraf”la taçlanýr mý?
Daha doðrusu, Kýlýçdaroðlu, “Kusura bakmayýn. Yaptým bir iþ, yüzüme gözüme bulaþtýrdým. Türkiye kamuoyundan ve Sayýn Ýnce’den özür diliyorum!” der mi?
Çok beklersiniz.
Normal insanlar, gaf yaptýklarýnda ya da baþkalarýna haksýzlýk olacak bir beyanda bulunduklarýnda çýkýp özür dilerler ya da haksýzlýk ettikleri kiþi ve kiþiler tarafýndan “affedilmelerini” talep ederler.
Bunlar “normal” insanlar içindir...
Kemal Kýlýçdaroðlu’ndan söz ediyoruz...
Ýftirayý ve “yalan”ý sistematik hale getirmiþ, rahatça iftira atabilsin diye kendisi için “iftira fonu” kurulmuþ bir adam... (Cumhurbaþkaný Erdoðan’a milyonu bulan tazminat kaybetti.)
Bu adam, ayný zamanda, ana muhalefet partisinin lideri...
Seçim kazanýrsa iktidara gelecek, ülkeyi yönetecek...
Gelgelelim, ayný zamanda hakkýnda söylenebilecek bütün olumsuz sýfatlarý tüketmiþ (çünkü ne söylerseniz söyleyin, artýk etki etmiyor), yüzü ve utanmasý olmayan bir adam...
Kendisi de boþ durmuyor tabii...
Sýkýþtýðýnda mahkemeye koþuyor.
Ülkesi aleyhindeki her kampanyaya balýklama atlýyor (geçen hafta, kredi derecelendirme kuruluþlarýnýn “olumlu” raporlarýndan sonra devreye girmiþ, yabancý yatýrýmcýnýn Türkiye’de can ve mal güvenliði olmadýðýný söylemiþti); balýklama atlýyor ve bu kampanyalara içerik ve malzeme üretiyor...
Bu durumu “faþ” edenleri de mahkemeye veriyor.
Kendisiyle yapýlan bir söyleþide, bir soru üzerine, þöyle söylemiþti: “Hayýr, bugüne kadar kimseyi mahkemeye vermedim. Hakaret kastý taþýyanlar dâhil...”
Düpedüz “yalan” söylemiþti.
Mesela bu satýrlarýn yazarýný, “Neden Türkiye’nin düþmanlarýyla iþ tutuyorsunuz Kemal Bey?” diye sorduðu için, aylarca adliye kapýlarýnda süründürmüþtü.
Kýlýçdaroðlu, sadece durumunu faþ edenleri deðil, týynetini hatýrlatanlarý da mahkemeye veriyor.
Ki, kiþiye þeref kazandýrmayacak bir týynettir bu: Yalancýlýk.
Bir arkadaþýmýz (Hasan Öztürk), Kemal Bey’e “yalancý” dediði gerekçesiyle aylarca yargýlandý...
Mahkemece tescil edilmiþ ve Kemal Bey’i tanýmlayan bir hususiyet oysa bu... “Kemal Bey yalan söylüyor” dediðinizde bu durum o kadar da yadýrganmýyor, insanlarý irkiltmiyor.
Çünkü neredeyse her konuda yalan söylüyor.
Her fýrsatta yalan söylüyor.
Bunu “sistematik” hale getirmiþ durumda...
Mesela, “5 günlük askerden darbeci olur mu kardeþim?” açýklamasý.
Hiçbir kayýtta, hiçbir resmî varakada 5 günlük askerin mevkuf bulunduðu yazmýyor...
Kaldý ki, 5 günlük asker (henüz “yeminini” ikmal etmediði için) dýþ göreve gönderilmez, eline silah verilmez. Askerlik yapmýþ herkes bilir bunu. Ama Kemal Bey nedense (neden acaba?) yalan söylemeyi tercih ediyor.
Daha da kötüsü, 15 Temmuz akþamý eline silah verilip dýþarý çýkarýlanlarýn tamamýna yakýnýnýn serbest býrakýldýðý bilgisini kamuoyundan gizliyor.
Bunu niye yapýyor?
Benim bir cevabým var ama bunu detaya dökemem. Þu hasta halimle mahkemelerle uðraþamam.
Þu kadarýný söyleyebilirim:
Görevini yapýyor.
Görevlerinden biri yabancý sermayeyi Türkiye’den kaçýrtmaksa, bir diðeri de oluþturduðu Türkiye tablosunu “yalanlarla” tahkim etmek!