Akreb etmez

Biliyorsunuz, fizikde “özgül aðýrlýk” (specific gravity, spezifisches Gewicht, poids spécifique) diye bir kavram var. Bir cismin birim hacminin aðýrlýðýna deniyor. Meselâ bir santimetreküb demirin aðýrlýðý gibi...

Ben 1980’den bu yana bu terimi mecâzî olarak ülkeler için de kullanmaya baþladým.

Türkiye’nin/Rusya’nýn/ABD’nin özgül aðýrlýðý vs...

Peki, ülkelerin birim hacimleri nasýl teþekkül eder?

Bu birim bence muhtelif unsurlarýn bir araya gelip bir kompozisyona ulaþmalarý sonucu ortaya çýkar:

Coðrâfî konum, yüzölçümü, nüfus (nitelik artý nicelik) ve ekonomik seviye...

Bütün bu unsurlar nazar-ý dikkate alýndýðý zaman Türkiye’nin adamakýllý yüksek bir özgül aðýrlýða sâhib bulunduðu ortaya çýkýyor. Nisbeten en zayýf olduðumuz ekonomi alanýnda dahî son sekiz on yýl boyunca katetdiðimiz mesâfe þâyân-ý hayretdir.

2002’de ferd baþýna düþen yýllýk ortalama gelir 3.000 dolar dolayýndayken bu yýl 11.350 dolara yükselmiþ. 1980’de o zamânýn yegâne sivil havacýlýk þirketi olan THY’nin toplam 20 uçaðý varken bugün yerli þirketlere âid yolcu uçaðý sayýsý 400’ü aþmýþ. Yine 1980’de 36 milyar dolar olan ihrâcâtýmýz bu yýl 150 milyar dolar sýnýrýný aþacak.

Bütün bunlar, eskiyi yaþamamýþ nisbeten genç yurddaþlarýmýz için belki pek de önemli sayýlmayabilir, çünki insanlar rahata kolay alýþýrlar. Ama ben, yaþým müsâid olduðu için 1971’de dýþ ticâret hacmimizi (ithâlat/ihrâcat berâber) iki milyar dolar seviyesine ulaþtýrmak için nasýl canýmýzý diþimiza takdýðýmýzý iyi hatýrlýyorum.

Gerçi Türkiye, özgül aðýrlýðý o zaman da yüksek bir devletdi. Soðuk Savaþ’ýn o þiddetli günlerinde yine “kilid ülke” konumdaydý ama bu memleketin vatandaþlarý, yurddýþýna bir haftacýk olsun çýkabilmek uðruna haftalarca pasaport peþinde koþuyor ve resmen satýn alabilecekleri 200 dolar âzamî dövizi edinebilmek uðruna da analarýndan emdikleri burunlarýndan geliyordu. Oysa bakýnýz bu yýlýn ilk dokuz ayýnda sýrf keyfetmek için kimi birkaç haftalýðýna kimi birkaç aylýðýna dünyânýn dört bir yana daðýlan Türklerin sayýsý 1.600.000’i bulmuþ. Bunlardan çoðu ise 200 dolarý bir günde harcýyor. Daha çok harcayaný da az deðil.

Ben bu konuyu bugün ele almaya hiç niyetli deðildim.

Öte yandan CHP’nin, sözümona muhâlefet yapýyoruz iddiasýyla gitgide seviyeyi de düþürerek artýk düpedüz hakâretâmiz tarzda ileri geri baðýrýp çaðýrmalarý artýk sinirime dokunmaya baþladýðý için dayanamadým.

O yüzden asýl deðinmek istediðim meseleye pek az yerim kaldý. Ama çok önemsediðim için deðinmeden de edemeyeceðim.

Türkmenler deðil TÜRKLER!!!

Güney komþularýmýz Irak ve Sûriye’nin Türkiye’ye bitiþik kuzey kesimlerinde hatýrý sayýlýr bir Kürd nüfûsu var ama sayýca ondan hiç de aþaðý kalmayan bir Türk nüfûsunu da es geçmemek lâzým. Yâni o bölgelerde iki taraflý “yakýn akrabâlarýmýz” oturuyor. Fakat ne yazýk ki 1938’den bu yana bu soydaþlarýmýza hem sayýca haksýzlýk ediliyor hem de adlarý iç edilerek benliklerini kaybetmeleri amacý güdülüyor. Türkiye’nin Atatürk’den sonra dýþ Türklere karþý gösterdiði akýl almaz umursamazlýk, bizden koparýlarak yaþamak zorunda býrakýldýklarý ülkelere, onlarý eriterek yok etmek konusunda cür’et veriyor. Nitekim artýk “Türk” diye deðil de, nereden çýktýysa, “Türkmen” diye anýlmaya baþlayan ve bizim þuursuzluðumuz yüzünden Türkiye’de de sanki baþka bir kavimmiþ muâmelesi görmeye baþlayan bu soydaþlarýmýzýn sayýsý da bir muammâ olmakdan kurtarýlamadý. Bâzý kaynaklar üçbuçuk dört milyondan sözederken bâzýlarý da toplam yetmiþ seksen bin kiþilik azýnlýklardan bahis açýyor.

Hem Arablar ve hem de kendileri gibi azýnlýk durumunda bulunan Kürdlerden baský gören bu Türkler son aylarda iyice bunalmýþ vaziyetdeler.

Ankara’nýn bu duruma bir þekilde müdâhale etmiþ olmasý ihtimâli akla yakýn. Ancak oradaki Türk akrabâlarýmýzýn Kürd akrabâlarýmýz tarafýndan kýyýma mâruz kalmamasý gerekdiðini de bir þekilde, ama hiçbir yanlýþ anlamaya mahâl kalmayacak bir þekilde Kürd akrabâlarýmýza “îzâh etmek” artýk farz oldu gibime geliyor.

Ne demiþler:

“Akreb etmez akrabânýn akrabâya etdiðin!”