Kolay deðil. Neredeyse iki asýrlýk bir yenilgi, yýlgýnlýk ve çöküþ halinin, birdenbire kafasýný kaldýrýp dünyaya bakacak þekilde deðiþmesi. Zamanýn akýþý hýzlý; olup bitenin ardýndan yetiþmek zor. Ýþin içine bir de karanlýk eller girince her þey daha da karmaþýk hale geliyor.
Bir haftadan daha fazla zamandýr sayýsý ister az, ister fazla olsun, meydanlara, sokaklara çýkan insanlarýn ne istediði, ne söylediði ve elbette kime söylediði üzerinde herkesin bir fikri var. Bunlarýn masumiyeti, iyi niyeti ve gerçek hedefi üzerinden baþlayacak tartýþmalarla bir yere varmak elbette kolay deðil. Sonuç itibarýyla herkesin durduðu bir yer, korumaya çalýþtýðý bir çýkar ve zihninde ulaþmaya çalýþtýðý bir hedef var.
Ancak bu durum, yeri geldiðinde bir toplumun ve özellikle de ona önderlik edenlerin gidiþatý soðukkanlý biçimde deðerlendirmesine, acaba nereye gidiyoruz sorusunu sormasýna ve perde arkasýný sorgulamasýna engel olmamalý.
Türkiye’de bir þekilde kitleleri etkileyen, yönlendiren ve sözü dinlenen isimlerin veya örgütlenmelerin iki önemli zaafý olduðunu son olaylarla birlikte görme þansýmýz oldu.
Birincisi, kitleler üzerindeki söz haklarýný ve etkilerini ýsrarla dar bir alanda kullanmayý, geçmiþin kalýplarý üzerinden söz söylemeyi tercih ediyorlar. Bu da kriz anlarýnda nefes alýnmasýný imkansýz hale getiriyor. Daha çok ideolojik yahut mezhebi kalýplarý esas alýnca, attýklarý her adým gerilimi daha da týrmandýrýyor.
Ýkincisi, özellikle muhafazakar ve dindar diye adlandýrýlan kesimin öncü isimlerinde ortaya çýkan bir zaaf. Hadiseleri öngörebilme, tedbir alabilme ve böylece yeri geldiðinde en azýndan krizin yoðunluðunu azaltabilme anlamýnda hayli zayýf durumdalar. O nedenle de sözlerinin ve mesajlarýnýn etkisi yeterli olmuyor. Kendilerine bakan ve acaba bize ne söyleyecek diyen kitlelerin umutsuzluða kapýlmasýna neden olmalarý ise bambaþka bir sorun olarak ortaya çýkýyor.
Tam da bu nedenlerle siyasetin yükü artýyor. Ne garip deðil mi. Olup biteni þöyle bir gözden geçirdiðimizde, kendisini en uçta tarif edenlerin bile krizin çözümü, en azýndan yatýþmasý için umut baðladýðý aktör Baþbakan Tayyip Erdoðan oluyor. Bu durum, ‘Elbette öyle olacak, memleketi o yönetiyor, sorunlarý da onun çözmesi gerekir’ kalýplarýnýn çok ötesinde anlamlar taþýyor.
Erdoðan’ý tasfiye etme ve siyaseti o þekilde düzenleme gayretinde olanlarýn, en büyük açmazlarý bu noktada baþlýyor. Kendilerince sahada görmek istedikleri ve tahkim ettikleri aktörlerin herhangi biri, Erdoðan’ýn aðýrlýðý ve sorun çözme kabiliyeti ile uzaktan yakýndan kýyaslanacak durumda deðiller. Nitekim kriz boyunca yapýlan denemeler, nezaketen söylenmese bile, fiyaskoyla sonuçlandý.
Baþbakan Erdoðan’ý krizin bizzat merkezi/sebebi ilan edenler, ayný zamanda onu tasfiye edip siyaseti, ekonomiyi ve dýþ politikayý yeniden düzenlemek isteyenler. Bu gerçekten tuhaf, ama benim açýmdan asla ve asla þaþýrtýcý olmayan bir ittifakýn çalýþmasý. Bundan daha tuhaf olan, bu ittifak içindeki unsurlarýn, siyaseti düzenleme ve Erdoðan’ý tasfiye etme konusunda birkaç kez duvara toslamýþ olmalarý.
Yine öyle oldu ve önceki gece Ýstanbul’da Baþbakan Erdoðan’ý karþýlayan yüzbinlerce insanýn ve ekran baþýnda ayný heyecaný yaþayan milyonlarýn cevabý ve mesajý çok netti: Siyasetin ve bu ülkenin sahibi biziz.
Günlerdir mesaj alýndý mý diye kýyamet koparanlar, gerçek güç sahibini bir kez daha tanýmýþ oldular.
Umarým mesaj alýnmýþtýr!