Alem yüzüne saldý Ziya Al-i Muhammed

1985 yýlýnýn muharrem günlerinde, Ýstanbul'daki Cerrahi Asitanesinde, zikrler sonrasý söylenmiþ bir ilahi bu... Kayýtlarýndan bile dinlerken, söyleyen aþýklarýn kalbindeki hüznü, hasreti o kadar içten bir þekilde hissediyorsunuz ki... Nurettin-i Cerrahi Tekkesi'ndeki bu ses kaydý, ocak aylarýnda yapýlmýþ, zaten hemen akabinde Þeyh Muzaffer Ozak Efendi (Sahhaflar Þeyhi) þubat aylarýnda sýrlanacak (vefat edecek)... Ýhvanýn kalbindeki büyük hasretin içine dahil olacak bu sýrlanýþ... 

Kalptir bu, dalga dalga hasretten baþka ne! Gönül aðlar, aðladýkça gönüldür... 

Neveser makamýndaki bu ilahi, Seyyid Nesimi tarafýndan kaleme alýnmýþ. Ama daha ilk dinleyiþinizde bile, sanki kendiniz söylemiþsiniz gibi veya rüyalarýnýzda bir yerlerde, ya da küçüklüðünüzün ninnilerinden birinde geçiyor ahengi. Sanki siz bu ilahinin içine doðmuþsunuz gibi. Sizi sarmalayýveriyor. 

Çünkü Al-i Muhammed'den bahsediyor. Yani Hz. Peygamber Efendimizin (sav) aziz ailesini anlatýyor. Kýzý Hz. Fatýma'dan, damadý Hz. Ali'den bahsediyor. “Hasen baþýmýn tacý” diyor. “Hüseyn gözümde nemdir” diye devam ediyor. 

Niçin her söyleyen aðlamaya baþlýyor bu dizeden geçerken... Niçin her dinleyenin boynu bükülüyor önüne doðru, niçin baþýný kaldýramýyor kimse Al-i Muhammed'in hatýrasýndan bahis açýldýðýnda... 

Çünkü bu aile, Allah tarafýndan inzal olunmuþ son dinin, en güzel þekilde yaþandýðý adeta Müslümanlýðýn laboratuvarý mahiyetinde bir aile. Billur gibi parlayan bir temsil gücü var bu ailenin. Ýmaný, sadakati, güzel ahlaký, iyiliðin hakikatini, fedakarlýðý en güzel haliyle bizlere öðreten bir aile... Baþlarýndan geçen dünyevi haksýzlýklara, akýl almaz zulümlere insanýn aklý ermiyor. Taht, makam, mevki, zenginlik uðruna insanýn nasýl insanlýktan çýkabileceðine dair ibretlerle dolu bir hayat sürmüþler... Hz. Hasan da Hz. Hüseyn de birincisi zehirlenerek, diðeri baþý vurularak feci þekilde þehit edildiler... Alemlere rahmet olarak gönderilmiþ Hz. Resulullah (sav), “cennetin reyhanlarý” derdi onlara oysa. Saçlarýný öpüp koklar, sýrtýndan aþaðý indirmezdi onlarý... 

Dünya, bu güzel aileyi daðýtmýþtýr. Kýymeti yeterince bilinmeyen bu güzel aile, adeta Allah tarafýndan dünyadan çekilmiþtir. Ýnsanlarsa ne yaptýklarýný, zalimlerin karþýsýnda susarak nasýl bir fenalýk iþlediklerini, ancak onlarý kaybettikten sonra fark edebilmiþlerdir. 

Hasan da Hüseyin de anlam olarak ''güzel'' manasýnýn pekiþtirilmiþ halleridir. Mizaç olarak Hz. Hasan, feragatýyla nam salmýþtý. Yani kendi hakkýndan toplumun selameti için vazgeçen bir kimseydi o... Hz. Hüseyin'in mizasýnda ise cesaret ve cengaverlik vardý. O, zulmün karþýsýnda susmaz, ''þerefsiz bir hayatý sürmektense, onurlu bir ölümü tercih ederim'' derdi... Ehli Beyt, bu iki yolu da denemiþtir. Hem sulh hem de þehadet... Fakat yalan dünya onlara her iki halde de vefa etmemiþtir. 

Sadece Hz. Hüseyin ve ailesinin Kerbela'da yaþadýðý vefasýzlýðý, zülmü, akýl almaz vahþeti düþünse insan... Bu gam, dünyadaki bütün denizleri kurutur, bütün daðlarý yýkar, yeryüzünü çer çöp haline çevirir... Alemin ziyasý, ýþýðý kalkar...   

***   

Tasavvuf, Ehli Beyt hatýrasýna sahip çýkarken, dünyanýn ne kadar aþaðý bir yer olduðunu da hatýrlatýr bize... Kerbela, hatýradan hafýzaya, bilgiden bilince dönüþür bu sayede. Allahýn selat ve selamý Resulullahýn ve Al-i Muhammed'in üzerine olsun...