ALES ölçücü mü?

2014-ALES (Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı) İlkbahar, ÖSYM tarafından 11 Mayıs günü yapıldı. Bu dönem için henüz resmi açıklama yapılmadı ancak geçen yıl sonbaharda yapılan ALES’e başvuran sayısı 300 binin üzerindeydi. Yüzbinlerce üniversite mezunu yani yüksek eğitimli adayın girdiği bir sınavdan bahsediyoruz.

Üniversite mezunlarının akademik hayatlarında oldukça kritik bir sınav, ALES. Yükseköğretim kurumlarında 

araştırma/öğretim görevlisi olmak ile (tezsiz yüksek lisans harici) lisansüstü eğitim yapmak için zorunlu. Ayrıca, diğer ölçütlere (ör. lisans diploma notu) göre ağırlığı nispeten fazla bir ölçüt.

Akademik çalışmalar için bu kadar önem atfedilen bu sınavın kendisi hakkında ne biliyoruz?

ALES’in amacı

2014 İlkbahar dönemi kılavuzuna göre, ALES’in kapsamı, dört testten oluşuyor: Sayısal-1, Sayısal-2, Sözel-1 ve Sözel-2.

Bu testlerin neyi ölçmeyi amaçladığına ilişkin kılavuzdaki ifadeleri birlikte okuyalım: 

“Sayısal- ve Sayısal- Testleri adayların sayısal ve mantıksal akıl yürütme (muhakeme) becerilerini ölçmeye yönelik sorulardan oluşacaktır. ...Sözel-1 ve Sözel-2 Testleri ise, sözel akıl yürütme (muhakeme) becerilerini ölçmeye yönelik sorulardan oluşacaktır. Her bir testteki sorular, belirli yükseköğretim programlarında kazanılan yeterlikleri ve bilgileri ölçmeye yönelik olmayacaktır. Test soruları, farklı alanlardan gelen yükseköğretim kurumu mezunlarının cevaplayabilecekleri nitelikte olacaktır.”

Peki, gerçekten böyle midir? ALES soruları, sözel, sayısal ve mantıksal akıl yürütmeyi ölçmekte midir? Sorular, farklı alanlardan gelen mezunların cevaplayabilecekleri nitelikte midir?

Bu sorular, emin olun, ALES’in en zor mantık sorularından daha zordur. Çünkü bu sorulara 2-3 saatte ve sadece akıl yürüterek cevap veremeyiz!

Herhangi bir testin amaçladığı şeyi ölçüp ölçmediğini anlamak için, veriye dayalı geçerlik (validity) çalışmaları yapılmalıdır. Oldukça teknik olan bu konuyu kapsamlı bir şekilde tartışmak, bir köşe yazısı sınırları içerisinde mümkün değil. Yine de özet olarak değinmek istiyorum. 

ALES’in geçerliği

Teorik olarak bir programa öğrenci seçerken, ALES gibi bir ölçüt kullanıyorsanız, bu ölçüt ile programınızın 
amaçları arasında uyumluluk olması beklenir. 

Örneğin, ALES’i daha yüksek olan öğrencilerin, lisansüstü programlarınızda daha yüksek not almaları, daha iyi akıl yürütmeleri veya daha nitelikli bilimsel araştırma yapmaları beklenir. Veya ALES’i daha yüksek öğrencilerin lisansüstü programlara devam etme ve başarılı şekilde mezun olma olasılığının daha yüksek olması beklenir. Veya daha ideal olarak, ALES’i daha yüksek öğrencilerin, uzun vadede akademik kariyerlerinde daha başarılı olması beklenir. Dahası, hem mühendisliğe hem de sosyolojiye ve sanat tarihine öğrenci seçerken, ALES’i aynı ağırlıkta kullanıyorsanız, ALES’in performansının alanlar arasında benzerlik göstermesi beklenir.

Buraya kadar sıraladığım hususlara ilişkin bugüne kadar, birkaç bilimsel çalışma yapılmıştır. Bunlar ise son derece sınırlıdır. Yani, 17 yıldır farklı biçimlerde uygulanan ALES’in ne ölçtüğü ve ne derece iyi ölçtüğü hakkında, kamuoyuyla paylaşılan hiçbir kapsamlı bilimsel çalışma yoktur. En azından ben bilmiyorum.

Yanlış anlamadınız. Bilim iddiasında olan üniversiteler, öğrenci seçerken kullandıkları ölçütlerin bilimsel bir geçerliği olup olmadığını bilmiyorlar! 

ALES’i akademik çalışmalar için zorunlu tutan yönetmeliği çıkaran YÖK’ün elinde ALES’in bilimsel geçerliğine ilişkin çalışmalar belki vardır. Bilmiyorum.

Yanlış anlamayın. ALES, geçersizdir demiyorum. ALES’in örnek alındığı, Amerika’da geliştirilen GRE gibi sınavların bir ölçüde geçerli olduğuna ilişkin veriler var. Ancak GRE puanları, öğrenci kabulünde kullanılan ölçütlerden sadece biri. Yani, ALES kadar belirleyiciliği genellikle yok. 

Dolayısıyla dediğim şu: Geçerliği hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığımız bir testi oldukça belirleyici bir şekilde kullanıyoruz. Bu ise, “aklın evi” denilen üniversite kurumuna yakışmıyor.