Alevi açılımında yeni hedef

İstanbul’da Alevilerle Sünnilerin bir arada yaşadıkları mahallelerden birinde oturan bir arkadaşım var. Geçenlerde konu nereden açıldıysa, Alevi komşularıyla çok uzun zamandır problemsiz yaşadıklarını, hatta mezhep farklılığına rağmen dini-kültürel konularda aralarında belirli bir uyumun oluştuğunu anlattı. “Bazı Alevi komşularımız vakit namazlarında değil ama cumalarda, bayram ve kandil günlerinde camiye de gelirler” diye ekledi.

Ancak geçen Berat Kandili gecesinde mahalle camiinde bu dostlarını aramış gözleri, ne var ki daha önce böyle zamanlarda camide karşılaştığı otuz kırk kişilik gruptan sadece üç dört kişiyi görebilmiş. Doğal olarak merak etmiş, soruşturmuş. “Onlar Başbakan’ın sözlerine tepki olarak camiye gelmediler” cevabını alınca “bunun için camiyi mi terk ediyorlar” diye tepki göstermiş başta. Sonraysa hak vermiş Alevi komşularına. Daha doğrusu anlamaya çalışmış. Çünkü, diyor arkadaşım, bizim anlayamayacağımız derecede hassasiyet taşıyorlar kimlikleri konusunda. Sünniliğin temsilcisi saydıkları birinden gelen en küçük olumsuz ifadeyi bütün Sünnilerin tutumu olarak anlamaya eğilimliler. Çok kolay incinebiliyorlar.

Kim ne çıkarır bu anekdottan bilmiyorum ama ben üç sonuç çıkardım:

İlki Başbakan Erdoğan’ın önceki gün Alevilere yönelik kucaklayıcı ifadelere yer veren konuşmasında açıkladığı üzere, iki yıldır uykuda bekleyen “Alevi Açılımı”nın yeniden başlatılması kararının gayet isabetli olduğu...

İkincisi Alevilerin şu ya da bu taleplerinin ötesinde asıl beklentilerinin devletten ve toplumun çoğunluğunun temsilcilerinden saygı ve itibar görmekten ibaret olduğu...

Üçüncüsü ise Alevi toplumunun sözcüleri olarak “kimlik Aleviliği”ni temsil eden seküler-sol eğilimli dernek ve vakıf yöneticilerinden ziyade “inanç Aleviliği”ni temsil eden dede ve babaların muhatap alınmasının önemi...

Haddizatında Alevi açılımının bir yerde gelip tıkanmasında da bu meselenin rolü var. Bir defa Alevilerin temsili konusu problemli. Aralarında elbette bir benzerlik yok ama diyelim ki Kürt açılımında Abdullah Öcalan’ı muhatap kabul ettiğinizde mesele büyük oranda bitiyor. Çünkü her ne kadar Kürtlerin tamamını temsil etmiyor olsa da devlet açısından tutumları mesele teşkil eden kesimi, yani PKK’ya destek veren kitleyi temsil edebiliyor Öcalan.

Ama Alevilik bir siyasi veya ideolojik tutumun adı değil, kültürel ve sosyolojik tezahürleri olan bir inanç yolu ve yorumu. Kendi içinde farklılıkları ve geniş bir yelpaze oluşturan varyasyonları var. Bu bakımdan homojen bir yapı değil.

Alevi açılımı sürecinde bunun tezahürlerini gördük. Mesela din derslerinde Aleviliğin inanç esaslarının da öğretilmesi önerisine iki farklı ve aslında birbirine zıt yönde tepki geldi Aleviler arasından. Anadolu’dan gelen Alevi dedeleri bu öneriyi memnuniyetle karşılarken, vakıf ve derneklerin genellikle sol örgüt kökenli olan yöneticileri ise buna şiddetle karşı çıktılar ve “biz din dersinin içeriğine değil mevcudiyetine karşıyız. Bu derslerde Sünniliğin veya Aleviliğin öğretilmesi bizim açımızdan önem taşımıyor” mealinde açıklamalar yaptılar.

Esas olarak büyük şehirlerdeki Aleviler arasında ve özellikle ikinci ve üçüncü nesillerde Aleviliği sadece bir kimlik olarak benimseyen, inanç esaslarını bilmeyen veya umursamayan ve hatta kendilerini ateist olarak tanımlayan kişilerin oluşturduğu bir kesim var. Alevi kimliğinin bu insanlar için dini ve kültürel boyutunun dışında sosyolojik problemlerin ve politik itirazların da ifadesi olarak benimsendiği ortada. Bu kesimin geçmişte sol örgütlere insan malzemesi deposu olarak hizmet ettiği de malum. Bu meseleyi hızlı kentleşmenin yol açtığı kültür şoku ve kimlik çatışmaları ekseninde değerlendirmek gerektiği ve cemaat yapısının dönüşümüyle birlikte geleneksel eğitim zincirinin ortadan kayboluşunun kentlerdeki Alevi kimliğinin yeniden üretilmesine ilişkin problemlerde etkisi olduğunu teslim etmek gerekiyor.

Dolayısıyla şunu söylemek istiyorum: Büyük şehirlerde geleneksiz bırakılmış nesillerin kendi kimlikleriyle daha sahih bir ilişki kurmalarının yolunu açmak hem devletin hem de Alevi toplumunun önderlerinin işbirliğiyle mümkün. Yeniden başlatılacak olan Alevi açılımı sürecinde her iki kesimin de bu hedefi gözetmeleri hepimizin hayrına olur.