Bu yazý hafta sonu Ýstanbul’da yapýlan ve gövdesini Alevi kesimin oluþturduðu ‘Eþit Yurttaþlýk Yürüyüþü’ üzerine yazýlýyor; ama birkaç gün önce Cem Vakfý tarafýndan düzenlenen ‘Anadolu Ýnanç Önderleri Toplantýsý’ sonrasýnda da yazýlabilirdi. Bugün yazmasam, kýsa süre sonra yazmamý zorlayacak baþka bir vesile mutlaka çýkacak...
Türkiye’nin þimdilerde üzerine mutlaka eðilmesi gereken bir sorunu çözüm için bastýrýyor çünkü...
Ülkemizde en ciddi sorun aslýnda tek; sorunun önüne hangi sýfatý koyarsanýz koyunuz, hepsi ayný kapýya çýkýyor: Kimlik... Deðiþik etnik, dini, mezhebi, yöresel kimliklerin yanyana yaþadýðý bir ülkeyiz ve daha önceleri birarada yaþamamýzý mümkün kýlan þartlar bugünün dünyasýnda artýk yetersiz kalýyor. Ýnsanlar kimlikleriyle varolmak, dikkate alýnmak ve eþitlikçi bir hayat sürmek istiyorlar.
‘Eþitlik’ talep edildiðinde, murat, kimliklerinin kendilerince tanýmlanmýþ biçimde kabul edilmesidir...
Ýlk bakýþta garip gelse de, sorun, insanlarýn üzerine geçirilmiþ yapay kimlikler yüzünden içinden çýkýlmaz hale gelmiþ bulunuyor. Devletin hepimiz için tanýmladýðý bir kimlik var; eþitlikçi olmayý bu genel tanýmla saðlamaya çalýþmýþ bugünlere kadar, kýsmen baþarýlý olmuþ da... Devran deðiþip insanlar farklýlýklarýný önemsemeye baþladýðýnda, bunu, her yöntemle bastýrmaya da kalkýþtý devlet; sorunu biraz daha büyüterek...
Sorun büyümüþ biçimiyle karþýmýzda artýk. Devirlerin deðiþmesiyle hükümlerin de deðiþeceði ‘Mecelle’ kuralýný aklýmýzda tutsaydýk, ‘Kürt sorunu’ dediðimiz kimlik arayýþýna dayalý derdi çok baþlarda kendimiz daha kolay çözebilirdik...
Þimdilerde ‘Alevilik sorunu’ her gün sesini biraz daha yükselterek “Beni çöz” diye baðýrýyor...
Çözecek miyiz, yoksa onu da iyice içinden çýkýlmaz hale getirdikten sonra mý çözme yoluna gireceðiz?
Tercihimiz hangisi?
Hiç kuþkusuz, ‘Alevilik sorunu’, taleplere yakýndan bakýldýðýnda görülebileceði üzere, çözümü zor olmayan bir sorun. Hýzlý kentleþmiþ ve köylülükten kentliliðe yürümüþ insanlarýnýn demokrasi içerisinde taleplerini ifade edebildiði bir ülkeyiz ve Aleviler de yýllarýn ihmalini böyle bir ortamda telâfi etmek arzusundalar.
Ak Parti hükümetinin ‘çözümden yana’ politikalarý da onlara cesaret veriyor; çetrefil sorunlarda risk alabilen iktidarýn taleplerine kulak vermediði sanýsý da hareketlendiriyor Alevi kesimini...
Deðiþik sebeplerle onlara müzahir olan iç ve dýþ çevreler de var elbette; ancak Türkiye’nin önemini ve içinden geçilen dönemin özelliklerini akýlda tutarak bunu da doðal karþýlamamýz gerekiyor.
Ýktidarýn çözüme hevesli olmadýðý görüntüsü neredeyse tek bir konudan kaynaklanýyor: Cemevinin ne olduðu... Aleviler ‘cemevi’ denilen mekâný kendilerinin ibadetlerini de yerine getirdikleri yer olarak görüyor ve bunun böyle bilinmesini istiyor; Ak Parti adýna politika üretenler ise, Alevileri Ýslâm dairesi içerisinde görüyorlar, ama “Müslümanýn camiden baþka ibadethanesi olmaz” görüþünün fazlaca etkisi altýnda kalýyorlar...
Oysa müslümanlar için bütün yeryüzü ibadethanedir...
Üzerimize vazife olmayan iþlerden kaçýnýp insanlara kimlik biçmeyelim; buna karþýlýk üzerimize vazife olan iþleri ihmal etmeyip devlete yöneltilen haklý talepleri dinleyip gereðini yerine getirmeye bakalým.