Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý (DÝB) Cumhuriyet’in ilk yýllarýnda kuruldu; istenseydi ülkede hiç de küçümsenmeyecek bir kesimin inancý olan Aleviliði de içine alacak biçimde oluþturulabileceði halde, onlarýn varlýðýný görmezden gelerek hem de...
Þimdilerde üzerinde tartýþmalarýn yürütüldüðü ‘cemevleri’nin kentlerdeki varlýðý sanýldýðý kadar eski deðildir; 1950’lere kadar bir-iki kentimizde birer ‘cemevi’ vardý.
Tarihimizin Alevileri ilgilendiren sayfalarýndan ‘Dersim’ faciasý da çok partili döneme geçilmeden önce yaþandý.
Cumhuriyet’i kurmakla övünen CHP’nin parti programlarýnda Alevi sorunlarý hemen hiç ele alýnmadý; bugün bile Dersimli bir CHP milletvekilinin Meclis’te cemevi talebine sahip çýkmýyor genel baþkaný Dersimli CHP...
Aleviler çok partili sisteme geçildiðinde uzun bir süre ‘sað’ partilerde siyaseti yeðlemiþlerdi.
Ne olduysa oldu, bu ‘gerçekler’ Alevi kesiminin zihninden silindi ve durum þimdilerde tam tersine döndü. Aleviler AKP gibi partilerde yer almýyor, alanlar kendisini evinde hissetmiyor... Buna karþýlýk, pek çok yaklaþýmýndan þikâyet etseler de, Aleviler, CHP’yi tercih ediyor...
Gerçekten ne oldu da böyle oldu?
Herhalde bu soruya cevap teþkil edecek pek çok sebep vardýr; ancak galiba biri hepsinden ileride: ‘Sað’ partiler Alevi kesiminin dertlerini anlayabiliyorlar, ancak iþ ‘farklý kimlik’ konusuna gelip dayandýðý ve ‘farklýlýðýn kabulü’ gerektiðinde ne yapacaklarýný bilmiyorlar.
Ak Parti ‘sað parti’ fasilesinden deðil ve bu sorunu hiç zorlanmadan kolayca çözebilir aslýnda; ancak çözmek yerine geleneksel tavýrda ýsrar edilince, adaletsizlik yapýlmasýna razý olmamalarý gereken bir kesimi kendisine küstürüyor.
‘Farklý olma hakký’nýAk Parti neden kabul edemesin ki? Sonuçta, her yeni anlayýþýn ortaya çýkmasýnda yaþandýðý gibi, Ýslâmiyet de bu haktan yararlanarak varlýðýný gösterdi. Ýslâm dininin en önemli özelliði, din ve vicdan, fikir ve ifade özgürlüðünü herkese saðlamasýdýr. Bir adým daha ileri gidebiliriz: Ýslâm dini ‘cihad’ denilen ve esasý ‘bireysel manevi çaba’ olan vecibenin ‘savaþ’ olarak uygulanmasýna, ancak ‘farklýlýða tahammülü olmayan yönetimlere karþý olmasý þartýyla’ izin vermiþtir. ‘Fetih’ tebaasýnýn haklarýný gaspeden bir coðrafyayý özgürlüklere açmak demektir.
Böyle bir anlayýþ baþkalarýnýn farklý olma hakkýný ellerinden alýr mý? Alsaydý, Ýslâm’ýn yükseliþ dönemlerinde, yüzlerce farklý akaid ve fýkýh ekolü ortaya çýkar mýydý? Alsaydý, müslümanlarýn eline geçen topraklarda bir tane kilise, bir tane havra kalýr mýydý? Her dönemin Ýbn Rüþd’leri ve Gazali’leri arasýnda cereyan etmiþ fikir münakaþalarý hoþgörüsüz bir ortamda nasýl mümkün olabilirdi? Mezhepler, tarikatlar nedir, her dini eðilimin ayrý tekkesi, dergâhý olmasý ne anlama geliyor, düþünsenize...
Rönesans ve Reform sürecinin Batý’ya Ýslâm coðrafyasýnýn armaðaný olduðunu biliyoruz; herkes biliyor. Ýyi de Rönesans’ýn kökünde orijinalleri kaybolmuþ Eski Yunan’ýn temel eserlerlerinin Arapça tercümelerinin Batý’ya taþýnmasýnýn, Reform’da ise Ýslâm dünyasýnýn zengin tartýþma atmosferinin oynadýðý rol neden hatýrlanmýyor?
Hatýrlansa, Aleviler’in yüzyýllar boyu varlýðýný Ýslâm topraklarýnda sürdürmüþ bir inanç grubu olduðu da akla gelirdi.
Kendi kimliklerine önem verenlerin baþkalarýnýn kimliklerine de saygý duymasý beklenir.