Aleviler’in Kadýköy’de yaptýðý mitinge, Cemevlerine statü ve yeni köprünün adýnýn deðiþmesi talebi damgasýný vurdu.
Karþýlanmasý zor talepler deðil bunlar. Pire için yorgan yakmaya hazýr, hatta yorgan yakmak için pire arayan kesimlerin hesaplarýný boþa çýkarmak ve normalleþmeye bir adým daha yakýnlaþmak için Alevi taleplerine duyarlý olunmalý ve bu talepler belirsiz bir tarihe ertelenmemelidir.
Meclis’te yaþanan baþörtüsü mutabakatý, bize haklar konusunda ertelemeci ve fazlaca ihtiyat barýndýran siyasi bir tutumun Türkiye gerçeklerine artýk uymadýðýný iyice göstermiþ olmalý.
Kürt meselesi biraz daha çetrefilli kabul, ama baþörtüsü yasaðýnda olduðu gibi, meclisin ayný ulusal mutabakatý Alevi sorununda göstermemesi için hiçbir sebep yok.
Bir üniversitenin adýnýn deðiþmesi dýþýnda, Alevilerin eþitlik talepleri ile ilgili olabilecek herhangi bir konu, son demokratikleþme paketinde yer almadý.
Bilinmiyor deðil tabi. Týpký Kürt sorununda farklý çözüm arayýþlarý olduðu gibi, Alevi sorunlarýnýn çözümünde de farlý arayýþlar ve farklý teklifler var.
Ama Kürt sorununda reformlar son on yýl itibariyle nasýl ki, egemen Kürt siyasetinin þiddet barýndýran dönemsel strateji ve taktiklerinden etkilenmeden sürdürüldüyse, hatta asker cenazeleri bile bu reformlarý durduramadýysa ayný þey, Alevi toplumu içindeki farklý görüþlere raðmen, Alevi sorununda da sürdürülebilir.
***
Bir zamanlar laik kesimle, milliyetçi kesim, söz birliði içinde, Kürtçe ana dille eðitim talepleri için, ‘Kürtçe dil birliði diye bir þey yok, devlet bu hakký tanýdý diyelim Kürtler kendi aralarýnda anlaþamazlar ki, Kürtçe bilenler Zazaca bilmiyor, Zazaca bilenler de Kurmançça bilmiyor’ diyorlardý.
Bu itirazýn haklý bir yaný yoktu elbette.
Devlet þimdi üç lehçede yayýn yapýyor, ki bunlarýn biri de Soranice’dir. Anadolu Ajansý Soranice haber yapýyor artýk.
Alevi sorunu da geliyor, Cemevlerine statü vermeye ve tarihin ta bugünlere taþýnan aðýr hafýzasýndan ve aðýr yükünden kurtulmaya dayanýyor.
Alevileri ve Aleviliði farklý tanýmlayanlar olabilir. Hatta, Alevileri farklý bir ulus olarak tanýmlayanlar bile var ve olacaktýr. Bunun hiçbir sakýncasý yok. Ama bu fikirler var diye Türkiye herhalde kendisini, Türkler, Kürtler ve Alevilerden oluþmuþ üç uluslu bir ülke olarak tanýmlayacak deðil!
Türkiye koþullarýnda baðýmsýz Kürdistan fikrini savunacak olanlarýn en baþta Kürtler’i ikna etmesi ve siyasi olarak güçlenmesi ne kadar mümkün görünmüyorsa, Aleviliði bir inanç deðil, farklý bir ulus, farklý bir din olarak görenlerin de ayný toplum içinde siyasi olarak güçlenmesi imkansýzdýr.
Þiddetten ve demokrasilerde meþru olmayan yöntemlerden uzak durmak þartýyla býrakalým kim kendini nasýl tanýmlýyorsa tanýmlasýn, kim hangi fikrin peþinde koþuyorsa koþsun. Bunun demokrasi açýsýndan bir riski yok.
Seküler-Laik kesimlerin baþörtüsü sorununda yaþadýðý deðiþimi- Meclisteki mutabakatý kýsmen bu deðiþime borçluyuz- Sünnilerin de Alevi ve özellikle Cemevi meselesinde yaþamasý gerekir. Hükümetin bu deðiþimi hissetmeden Cemevi konusunda adým atmasý mümkün görünmüyor.
Öyleyse Sünni kesimin aydýnlarýna, inanç ve kanaat önderlerine önemli görevler düþüyor. Cami Ýslami inancýn gereði olarak kutsalýmýz olmaya devam etsin, ama isteyenin Cemevinde, isteyenin camide ibadet etme hakkýný da hep beraber savunalým.
Teoloji tartýþmalarýna ayýracak zamaný yok bu ülkenin.
Bu tartýþmalar vaktiyle Mýsýr ve Suriye’de çok yapýlýrdý. Mýsýr’ý bugün bir diktatör yönetiyor. Suriye’de din alimleri, Müslüman halký açlýktan kurtarmak için kedi köpek eti yenebilir diye fetva veriyor.
Yanýbaþýmýzda yaþananlardan ders çýkarmak lazým..
Cemevine statü ve bir köprünün adýnýn deðiþmesi talebi, hiçbir demokraside sorun olmazdý..
Tertemiz yorganlarda pire arayanlarý sevindirmemek lazým..