Ýstanbul’un bir ilçesindeki ortaokulda 7. sýnýfta din dersine giren öðretmen, “Alevilerin yaptýðý yemek yenmez” diye konuþmuþ.
Haklý olarak Alevi vatandaþlarýmýzýn tepkisi var. Yine haklý olarak Sünni yazarlarýn böylesine bir densizliðe, terbiyesizliðe tepki vermemelerine sitem ediyorlar.
Benim Alevi arkadaþlarým, hýsýmlarým, rahmetli babamýn aile dostlarý var. Onlarý –Allah biliyor- Alevi diye hiç farklý gözle görmedim, güzel yemeklerinden de çok yedim.
Ýnsanlar arkadaþlarýný, dostlarýný kendileri seçerler. Onlarla oturup arkadaþlýk da ederler, yemeklerini de yerler. Ayný mezhepten, görüþten, meþrepten olduðumuz halde yemeðini yemek istemediklerimiz de vardýr…
Mesele Alevi-Sünni olmanýn ötesinde önce insan olmaktýr. Ben müminim ve insanlarý Allah’ýn yarattýðýna iman ediyorum. Ýnsana saygýda Allah’ýn hatýrý, hukuku var. Ne güzel söz; “severim yaratýlaný, Yaradan da ötürü…”
Milli Eðitim Bakanlýðý’nýn bu gibi provokasyon kokan olaylara, kendini bilmezliklere, tahriklere, Alevi vatandaþlarýmýzýn onuru ile oynamaya, hakaretlere çok hýzlý müdahale etmesi lazým.
Hele Alevilik konusunda daha bir hassas olunmasý lazým... Alevi-Sünni meselesi bu ülkenin düþmanlarý tarafýndan kaþýnan, Suriye üzerinden büyük oyunlara alet edilmek istenen hayatî bir konudur.
Bu ülkede tam da kucaklaþmaya, farklýlýðýn zenginliðine sahip çýkmaya ihtiyacýmýz varken, “caným bir öðretmen densizlik yapmýþ” deyip geçiþtirmeyiz.
Aleviler, Kürtler, Romanlar Türkiye’nin ikinci sýnýf vatandaþlarý deðildir. Bunun laflara deðil, gönüllere nakþedilmesi lazým.
Tamam, demokratik olgunluða henüz ulaþamadýk. Ama asýl bizim samimiyetimiz, kendimizi kimseden üstün görmeme meziyetimiz toplumsal kucaklaþmayý, gerçek birlik ve beraberliði saðlar. Kim ki, kendi aidiyetinden dolayý Alevileri, Sünnileri, Türkleri, Kürtleri, Romanlarý, Çerkezleri, Boþnaklarý, sýrf Hýristiyan ya da Yahudi olduklarý için insanlarý küçümserse, kin ve nefret söylemine sarýlýrsa yanlýþ yapar.
Ýþte temelde bu yanlýþ, “herkes kendine demokrat” zihniyetini besliyor.
Evrensel insanî deðerler, evrensel insan haklarý var. Bunlar bizim demokratik sistemimizin de bugün kaynaðýdýr.
Aklýn da vicdanýn da yolu birdir: Türkiye; bu topraklarda yaþayan hiçbir kesimin, grubun tapulu arazisi deðildir. Vatan, bayrak, devlet hepimizindir.
Bu vatanda; farklý din, mezhep, meþrep ve siyasî görüþten insanlarýn hiçbiri diðerlerini yok sayarak, onlarýn anayasal haklarýný inkâr ederek, yok ederek huzur bulamaz, ayakta kalamaz, yaþayamaz…
Aramýza Sünni-Alevi, Türk-Kürt, laik-dindar duvarlarý örerek ne evde, ne sokakta, ne iþyerinde, ne þehirlerimizde mutlu olabiliriz.
Tam tersine refahýmýz, huzurumuz, mutluluðumuz; örülen duvarlarý yýkmaktan geçiyor.
Baþkalarýný kendimize benzetmek, bizim gibi düþünmelerini saðlamak, her defasýnda bizi onaylamak için baský uygulamak, havanda su dövmektir, insana, insan onuruna saygýsýzlýktýr.
Kimse kimseye din ve mezhep dayatamaz. Demokratik olgunluðun gereði de budur. Ýnancýmýzýn gereði de budur. Teblið var, irþad var ama dayatma, zorlama, baský yok…
Herkes kendi inancýný, mezhebinin gereðini hür olarak yaþamalý, din ve vicdan özgürlüðü, inanç ve ibadet hürriyeti, fikir ve ifade hürriyeti herkes için olmalýdýr.
Herkes karþýlýklý olarak birbirinin konumuna, fikirlerine, inançlarýna saygýlý olabilirse Türkiye’nin tansiyonu düþer.
“Alevilerin yaptýðý yemek yenmez” diyerek, cehalet ve taassubun örneðini verenler, provokasyon peþinde deðillerse asýl, dersini verdikleri dine kötülük ediyorlar.