Ali Bulaç, devlet eleştirisi ve tersinden devletçilik

"..AK Parti Çanakkale Savaşı’ndan sonra başımıza gelen en büyük felaket! Entelektüellerin hepsini devletleştirdi!”... Bu sözler Ali Bulaç’a ait, Bugün gazetesinde Fatih Vural’a verdiği mülakattan. 

Düşünsel tıkanıklığımızın sebepleri üzerine zihin yoran düşünürlerden Prof. Şerif Mardin, Çanakkale Savaşı’nda verdiğimiz ağır kayıpları ve cumhuriyet devrimleriyle uzlaşamadığı için İstiklal Mahkemelerince idam edilmiş ya da zorunlu sürgüne çıkmak zorunda kalmış İslam enteljansiyasını işaret eder bu bağlamda.. Yaklaşık 50 bin genç üniversiteli ve liseli bu ağır savaşta şehit olmuş, aynı yıl pek çok lise, Mülikiye, Tıbbiye ve Hukuk Fakülteleri mezun verememiştir ki “Çanakkale Geçilmez” yazısını Gelibolu sırtlarına yazdırabilmenin ağır bedelidir bu... Bu tarihi atıfları, milli şairimiz Mehmet Akif Bey’in; “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” duasıyla kapatalım...

***

Ali Bulaç, bir müddettir İslami kesime yönelik ahlaki eleştiri ve önerilerini kaleme alıyor. Lakin, döneme has AK Parti/Cemaat kutuplaşması tematik dekoru önünde seyreden bu eleştiriler, özeleştiri mahiyetinde değil de; AK Parti, siyaset ve devlet eleştirisi karmaşasında okunuyor

Devlet” ve devlete dair kurumların işleyişi mahiyetindeki siyaset, İslam düşünürlerinin özellikle fıkhın, en önemli tartışma geleneklerinden olagelmiştir. Ebu Hanife ve İmam Rabbani’nin devlet ve siyasetle olan ilişkilerindeki titiz mesafeleri, ciddi bir gelenek kurmuştur sözgelimi. İbni Haldun’un sosyolojisini, devlet ve kurumsallaşma eleştirisi bağlamında okumak mümkündür. Maverdi’nin El Ahkamus’Sultaniyye’si, bugünün Hukuk Fakültelerinde okutulan Anayasa Hukuku derslerinde bile atıf yapılan önemli eserlerdendir. Bunlar, İslam aydınlarıyla, siyaset ve devlet arasındaki “mesafe” bağlamında ileri sürebileceğimiz önemli örnekler...

Peki fiiliyatta nasıldır münevver/devlet ilişkisi? İlişkisizlik veya radikal manada toptan reddiye olduğunu söyleyebilir miyiz? Kürt alim ve devlet adamı İdris-i Bitlisi gibi bir dehanın, devlet ve siyasete kazandırdığı mı çoktur veya bu hal, onun kişisel kaybı mıdır?  

Kutadgu Bilig niçin kaleme alınmıştır mesela. Sultanlara ahlakı, dini, iyiliği, mertliği, teba ile iyi geçimi, adaletin gerekirliğini hatırlatan risaleler geleneği, sadece edebiyatın değil, siyaset ve hukuk tarihimizin tavrıdır. Bu konuda Selçuklu siyasetinin yaslandığı alimler ve medreseler geleneği, tarihteki gidişatın “ilişkisizlik” bağlamında olmadığını ortaya koyacak örneklerle doludur. Özellikle Nizamülmülk ve Siyasetname geleneği, ilim ve siyaset, alim ve halife dolayısıyla ahlak ve devlet ilişkisini, medeni bir orkestrasyon olarak nasıl ince bir ahenkle kompoze ettiğimizi ortaya koyar.

Fatih Sultan dönemindeki Sahn-ı Seman’da toplanan üniversite hocalarına baktığınızda bir yıldızlar atlasıyla karşılaşırsınız. Doğu’nun adeti, devletin saygınlığını, gücünü kuvvetini, bünyesinde topladığı alimler, edipler ve sanatkarlarla taçlandırması şeklindedir...

***

AK Parti/Cemaat arasında süren hararetli tartışma, Ali Bey’in kurduğu her cümleyi Cemaat tarafından partiye atılmış çalıma dönüştürüyor. Halbuki Ali Bulaç, Cemaatin sözcüsü olmadığı gibi yetiştiği medeni ekol de belki Cemaatten çok Milli Görüşe yakındır. Ayrıca gerek danışmanlık gerekse kültürel ajanda bağlamında Tayyip Erdoğan siyasetiyle en başından beri yakın ilişki içinde olmuş bir düşünürdür Ali Bey... Daha birkaç ay evveline kadar Büyükşehir Belediyesi’nin kültür faaliyetleri kapsamında sürdürdüğü bir düşünce mektebi, okuma grubu vardı mesela. Gerek destek gerekse eleştiri bağlamında düşünen insanların politikaya verecekleri onurlu desteği, toplumsal bir kazanım olarak okuyorum...

Lakin, siyaseti itibarsızlaştırmaya çanak tutmamalıdır yapılan eleştiriler, ki bu durum; siyaset dışı aktörlerin, vesayet odaklarının işine yarar. Bir de şu var, bu kadar devletçilik eleştirisi yaptıktan sonra, ahlaki yozlaşmanın biletini devlete kesmek de tersinden bir devletçilik olmuyor mu? Evet ahlaki yozlaşma her dönemin derdi, eleştirisi olagelmiştir, ama bunun yegane sebebi devlet midir? Hani devlet aslında olmayan bir şeydi, bir hükmi şahsiyetti, gerçek kişi değildi... Haddini aşan devlet eleştirisi, hiç de istemediği hesap etmediği halde tersinden devleti devasalaştıran, devleti adeta kaderleştiren bir kısıtlayıcı dili mayalıyor...

Cemaatin, politikacılar ve siyaset üzerinden öne sürdüğü ahlaki özeleştiri talebi, ne kadar kendi gündemindedir bu da önemli... Ali Bulaç, aynı samimi özeleştiri talebini Cemaate de yapabilecek mi mesela Peygamber efendimiz (s) bile tevbe istiğfar ederken, hangimiz sütten çıkma ak kaşığız...