Ali Bulaç’a cevabımdır

Beyefendi, konu sizin hangi danışmanlıklarda bulunduğunuz, ne oranda telif aldığınız değil... 

Bir suçu, bir suiistimali ima etmiyorum. Sizi herhangi bir usulsüzlükle de itham etmiyorum. Ayrıca bana ne! Kaç para kazandıysanız kazandınız. Hangi danışmanlıklarda bulunduysanız bulundunuz.

Buyurmuştunuz ki, “İslamcı entelektüeller devletleştirildi...”

Burada kastettiğiniz şey tam olarak nedir bilmiyorum ama hakkaniyet gereği (belediyeler eliyle) “kamusallaştırılmış” entelektüellerden de söz etmeniz gerekiyordu. Suçlama mevkiinde değildiniz. Onu hatırlatmak istemiştim.

Esas konumuz şu:

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ağzından bir demeç uydurdunuz. Sonra da bu uydurmalarınız üzerine “dış politika analizleri” döktürdünüz: Hükümeti İttihatçı olmakla, Enver Paşa’nın yolunda gitmekle, emperyal rüyalar görmekle suçladınız. Dışişleri kadrosunda bulunan bazı eski yol arkadaşlarınız da suçlamalarınızdan payını aldı... Birlikte iş yaptığınız dönemlerde iyi insanlardı. Siz mecra ve gazete değiştirdikten sonra, nasıl olduysa, İttihatçı oldular...

İddianıza göre Davutoğlu 2012 yılında Kayseri’de yaptığı konuşmada şöyle demişti: “1911 öncesi sınırlarımıza geri döneceğiz, kaybettiğimiz bütün toprakları geri alacağız.”

Beyanınız üzerine, internetten arama yaptım...

Sözünü ettiğiniz konuşmayı buldum.

Bununla da yetinmedim, Dışişleri Bakanlığı’nı arayıp konuşmanın tam metnini istedim.

Hayır, Davutoğlu sizin iddia ettiğiniz şeyleri söylememiş.

Bilakis, kaybettiğimiz topraklar üzerinde emperyal bir hesap içinde olmadığımızı vurgulamış... Tam tersini söylemiş yani. “O topraklar üzerinde insani olarak var olmak istiyoruz” demiş... “Emperyal rüyalar” görenleri de uyarmış.

İkidir bunu hatırlatıyorum ama siz beddua-mülaane tadında cevaplarla durumu geçiştiriyorsunuz; “Allah ıslah etsin”, “Beni başka şeylerle itham edenleri Allah’a havale ediyorum”, “İyi ki ahiret var”, vs.

Dün köşenizde, danışmanlıklarınız ve eskiden aldığınız telif ücretleriyle ilgili yürek sızlatıcı bir açıklama yaptınız. Yani “Kendilerine danışmanlık hizmeti verdiğim kuruluşlar ihalelere girmişse...” diyerek lafı yuvarladınız. 

Esas konuya hiç gelmediniz.

Sizi “başka şeyler”le değil, yalan söylemekle, Davutoğlu’nun konuşmasını çarpıtmakla itham ediyorum.

Bu konuda bir açıklama yapmayacak mısınız?

Davutoğlu’ndan, okurlarınızdan ve eski arkadaşlarınızdan özür dilemeyecek misiniz?

Hayko Bağdat, sizin çarpıtmalarınıza dayalı bir yazı yazdığı için özür diledi. Erdemli bir davranış sergiledi. Kendisine teşekkür ediyorum.

Siz bu “erdemli davranışı” ne zaman sergileyeceksiniz?

Daha önce de yazmıştım:

Size karşı bir husumetim yok. Ticari ilişkilerinizle ilgili bir merak içinde de değilim.

Sizi önemli bir entelektüel, nutku açık bir düşünür olarak biliyor, tanıyorum. Saygı duyuyorum. Benim açımdan “değerli” bir insansınız... Bir dönem “ortak çevrelerde” bulunduk. Dostluk yaptık. Ve hep dostluğunuzu gördüm. Hakkınızda kötü düşünmüyorum, kötü düşünmem. Asla konumunuzu sarsacak bir davranış içinde olmam. Cemaat’le tesis ettiğiniz ilişki bazıları için eleştiri konusudur ama benim bu konuda da bir rezervim yok. Niye olsun? 

Esas meselenin ne olduğunu yukarıda yazdım.

Gereğini yapıp yapmamak size kalmış.

Kendi değerinizden “eksiltmeye” devam ederseniz, bu sizin bileceğiniz bir iş...

HAMİŞ:

Hasan Cemal’i unutmuyoruz tabii... Onun da bir özür borcu var.