Âlim ve sıla-ı rahim

Akrabalık bağı dediğimiz Sıla-ı rahim, aslında merhamet bağı demektir. O yüzden "evrende her şey birbirine bağlıdır" sözü bu anlamda, varlıklar arasındaki bağın merhamet olduğunu ifade etmiş oluyor. Kur'an ve varlık bütünü, dünyada merhametin egemen olduğu bir hayatın yaşanması için varlıklar arasındaki bağa riayet etmenin gerekliliğini ortaya koyuyor. Hayatın devamı açısından herkes meşrebi çerçevesinde ve düzeyinde bu hakikatin bilincindedir. Bir çiftçi mesela, ekininin yeşermesi, ağaçlarının meyve tutması, hayvanlarının beslenmesi ile yağmur suları, akarsular, güneş ve bunların etkisiyle ürün vermeye hazır hale gelen tarlası arasında bir bağ olduğunu bilir, ona göre davranır, atacağı adımlar için her birinin zamanını kollar. Çiftçinin bu bağı gözetmesi de etrafına merhamet olarak yansır nitekim. Bu genel anlamdaki "bağ"ı Kuran-ı Kerim "sıla" kelimesiyle ifade eder. Bu yüzden sıla-ı rahim, sıkı sıkıya tavsiye edilir. Sıla-ı rahimi gözetmeyenler de sert ifadelerle tehdit edilir. Kuşkusuz bundan maksat, sadece akrabalık bağı değil, bütün varlıklar arasındaki bütün bağların gözetilmesidir.

Toplumu bu bağlamda ileri seviyelere ulaştırmak, merhamet esaslı bir medeniyet kurmak açısından, varlık bütününe egemen olan "her şeyin birbirine bağlı olma"sı yasasının üst düzey bilinç gerektiren boyutlarını keşfedip kullanılır hale getirmek ise "akıl" kelimesiyle ifade edilir. Malum "akıl" Arapçada "bağ" demektir. Aklın kullanılması, yani daha özel anlamda varlıklar arasındaki bağların ortaya çıkarılıp insanlığın önüne konulması da topluma merhamet medeniyeti olarak döner. Kur'an her iki anlamda da bağın gözetilmesini teşvik etmiştir. Varlıklar arasındaki bağı gözetmemenin, kesip atmanın dünya hayatında cehennemi bir kaosa, ahirette ise cehennem ateşinde yanmaya yol açtığını vurgulamıştır. Herkesin kendi çapında, kendi çerçevesinde aklını kullanması, yani varlıklar arasında doğru bağlar kurması gerekli ise de, dar anlamda aklın kullanılması, yani toplumu merhamet medeniyetine ulaştırıcı bağların keşfi ve işlevsel kılınması ise, "âlimler"e özgü bir misyondur. Diğer bir ifadeyle "sıla" anlamında bağ kurmak her kesi kapsarken, "akıl" anlamında "bağ", âlimleri ilgilendirir. Sıla genel, akıl ise özel bağ demektir.

Pazar günkü yazımızda âlimlerin "ıslah edenler" ve "ifsat edenler" olarak ikiye ayrıldıklarını anlatmaya çalışmıştık. İki "âlim" tipi arasındaki farkın, onların bildiklerini sunma yöntemlerinde, yani terbiye veya eğitim metotlarında ortaya çıktığını belirtmiştik. İkinci bir fark ise, aklın kullanılması açısından yani "ıslah etmek" veya "ifsat etmek" anlamında kullanılması şeklinde ortaya çıkar. Şöyle de diyebiliriz: Hakikati ve hakikat talibini kökleri üzerinde büyütüp geliştirmeyi esas alan terbiye sürecinden geçen âlim, varlıkları, olguları birbirine bağlayarak, anlam itibariyle daha ileri bir boyuta taşırken, hakikati ve hakikat öğrencisini eğip bükmeyi, kökünden koparmayı esas alan eğitim sürecinden geçen âlim, varlıkları, olguları birbirinden koparır, bağlarını keser, gördüğü işlev itibariyle geriye düşürür. Bu yüzden biri ıslah edici iken, öbürü ifsat edicidir.

Batı medeniyeti, bu medeniyetin öncüsü âlimler, bu anlamda, ayrıştırıcı, sökücü, çözücü, parçalayıcı bir misyonla hareket ediyor. Bugünkü kaotik, merhametsiz, birbirinden kopuk, paramparça insanlık bunun göstergesidir. Dünyayı cehenneme çeviren batı âlimleri, ahirette "şayet (varlıklar arasındaki merhamet bağını gözeten vahiy medeniyetinin âlimlerine) kulak vermiş veya (vahyin tavsiyesine uyarak) aklımızı kullanmış (varlıklar arasındaki bağları gözetmiş) olsaydık, şimdi şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık" derler.

Siz, varlıklar arasındaki bağları koparan "yapı bozumcular"a bakmayın, İslam medeniyeti, aklını kullananları sıla-ı rahim aracılığıyla birbirine, sıla ile aynı kökten "salavat" aracılığıyla peygambere ve yine sıla ile aynı kökten "salat" (namaz) ile Allah'ın merhametine bağlar.