Türkiye’de 68 kuþaðý hikayedir. Bir grup tatlý su enteli sever bu yakýþtýrmayý. ‘Biz 68 kuþaðýyýz’ der, geyiðe dalarlar. Kulak asmayýn. Yoktur öyle bir þey.
Türkiye’de, ‘feleðin çemberinden geçen’ 78 kuþaðýdýr.
Kafiyeli olsun diye 78 dedim. 70’ler iþte. Sonlara doðru iyice yoðunlaþan 70’li yýllar.
Türkiye’nin 60’tan sonraki en büyük darbesi o kuþaða yapýlmýþtýr.
Çoklarý için tarih. Hatta tarih bile deðil, rivayet.
Oysa biz, ‘sivil’ olmayý, ‘vesayet’i sevmemeyi, o darbenin, baktýðýmýz her yeri ‘haki’ renkte gösteren gayri insani ortamýnda terbiye haline getirdik.
Marquez’in ‘Baþkan Babamýzýn Sonbaharý’ný da o havada sevdik. Kenan Evren’i ‘baþkan’a monte ederek eðleniyorduk.
12 Eylül sabahý. Ankara’dayýz. Darbe olmuþ. Televizyonlarda Kenan Evren konuþup duruyor.
Günlerden Cuma. Namaza gidecek miyiz gitmeyecek miyiz?
Malum, Hanefi mezhebinde Cuma, biraz da devlet namazý.
Devlet, sokaða çýkmayý yasaklamýþ.
Tamam, devletin yasaðýný ihlal etmek hoþumuza gidiyor. Bu yüzden sokaða çýkýyorum.
Peki cumaya gidecek miyim?
O zamanki aklýmla ölçtüm, biçtim.
Cumaya gitmemekte de bir ‘isyan’ gördüm ve gitmedim.
Cuntanýn yasaðýný delerek cumaya gitmek, ‘cuntaya haddinden fazla itaat’ gibi görünmüþtü bana.
Sonra yaþadýk, tam bir terördü 12 Eylül.
‘Anarþi’ye son vermek için yapýlmýþtý.
Neydi anarþi?
Milletin çocuklarý, saðcýlar ve solcular, birbirini öldürüyordu.
Bir mahalle solcularýn, bir mahalle saðcýlarýndý.
Gece veya gündüz, bir yerde yolunuz kesiliyordu ve size ‘saðcý mýsýn, solcu musun’ diye soruluyordu.
Cevap denk düþmezse orada küçük veya büyük bir ‘dayak faslý’ndan geçiyordunuz. Dayak yemeden atlatýrsanýz, ya çok akýllý ya çok talihliydiniz!
Kim yapýyordu bunu?
Bize göre devlet.
Yolu kendisi kesmiyordu ama ortamý o hazýrlýyordu.
Kenan Evren, yaptýðý darbeyi marifetmiþ gibi anlatýrken, ‘þartlarýn oluþmasýný bekledik’ diye bir cümle söyledi.
Bu cümleyi, ‘þartlarý oluþturmak için çalýþtýk’ diye düzeltmemiz lazým.
Çok yerde, ayný silahla vuruluyordu saðcýlar ve solcular.
Fatih’te bir ‘Ýslamcý’yý öldüren silah.
Diyelim, rahmetli Sedat Yenigün’ü veya Metin Yüksel’i þehid eden silah...
Kocamustafapaþa’da bir saðcýyý, Saðmalcýlar’da bir solcuyu öldürüyordu.
Ve bu kargaþa, milletin canýna tak etmiþti.
Yaptýlar darbeyi.
Kafasýnda bir fikir olan herkesi nezarete attýlar.
Ýçeri düþene, ‘buraya niye düþtün’ diye bir hafta, bazen iki hafta sonra soruyorlardý.
Gözaltýnda, asker veya polis, yanýnýzdan geçerken, ya bir tokat, ya bir tekme vuruyordu size.
Ya Allah rýzasý için, ya devlet rýzasý için, iþkence yapýyorlardý.
Kafasýnda bir fikir taþýyan herkese.
Generaller, rejimin ruhbanlarýydý.
Engizisyon düzeninin keþiþleri, kardinalleri.
Astýlar, milletin çocuklarýný. ‘Tarafsýz’ görünmek için bir aðdan bir soldan astýlar.
Ve tam diktatör lafýydý, ‘asmayalým da besleyelim mi?’
Türkiye’deki sonradan çýkan ‘jitem cellatlýðý’nýn altýnda da, bu ‘ruhbanlýk’ ahlakýnýn verdiði özgüven yatar.
Ne yaparsan yap, mes’ul deðilsin.
(17 Aralýk’ta bu ruhbanlýk kültünün baþka bir çeþidini tanýdýk: Hedefe ulaþmak için dinlemek, kumpas kurmak, hak yemek, her þey mubah. Mubah ne? Her þey sevap!)
Bir þey daha...
PKK da, 12 Eylül’ün iþkencehanelerinde doðmuþtur.
Ve kitap.
Tehlikeli bir þeydi. Bilmek, sakýncalýydý. Okumak sakýncalýydý. 12 Eylül’de bilmem ki kaç bin kiþi kütüphanesini imha etmiþtir.
Eflatun’un ‘devlet’ kitabýný görüp ‘Kýzýl devlet, yeþil devlet, nerden çýktý lan bu eflatun devlet’ diyen jandarma esprisi o günlerden kalmadýr.
Amerika’ya gidip geldi Kenan Evren, darbeden önce.
Sonra, hikaye ederken, ‘karýlarýmýzýn bile haberi yoktu’ dedi.
Biz inandýk, karýsýnýn haberi olmadýðýna. Ama Amerika’nýn haberi olduðuna.
Belediye hoparlörlerinden, boyuna sýkýyönetim bildirileri. Gevrek bir ses, biteviye okuyor.
Her talimatýn ardýndan, gereðini yapmayanlar için tehditkar bir ifade: Haklarýnda kanuni iþlem yapýlacaktýr.
Diyordum ki, cezasýnda deðilim. Hapis yatmasýnda deðilim.
Hiç olmazsa, o ‘küçük daðlarý biz yarattýk’ havasýndaki cuntacýlarýn, bari evlerine karakoldan bir kaðýt gitsin.
Gitti.
Allah’a þükür.
Þimdi onlar hakkýnda ‘kanuni iþlem yapýlacak.’